Destekçinizi Gösterin, Sana Kim Olduğunuzu Söyleyeyim
Bu yazı yazıldığı an, Boğaziçi’nin kayyum rektör eylemlerine katıldığı ya da eylemleri desteklediği için tutuklanan kişi sayısı 10, ev hapsi alan sayısı 24’e ulaştı, toplamda 560 kişi gözaltına alındı.
Her kuşak kendi öyküsünü yazar. Boğaziçi Üniversite’sinin hocalarının ve öğrencilerinin büyük itirazları ve onlara ülke çapında verilen büyük destek yeni bir gençlik mücadelesinin mayalanmakta olduğunu gösteriyor.
Gençlik cüretkar; geri çekilmiyor, korkmuyor….
İktidarın sopasıyla susturulan üniversitelerin öğrencileri sosyal medyada ve sokakta çok büyük destek görüyor.
Liselerden tek tek destek açıklamaları yayınlanıyor; katı disiplin tehditlerine rağmen hem de!
Melih Bulu’nun son büyük destekçisi ise mafya babası Alaattin Çakıcı! Uzun bir mektup yayınlayan Çakıcı, Bulu’ya “Sakın istifa etme!” diyor ve ekliyor: “Bu kutlu ittifakta gedik açmaya hakkınız yok!”
Destekçinizi gösterin, sana kim olduğunuzu söyleyeyim.
Siyasi Kriz
İktidar, en bilindik yöntemlerle ve yalanlarla saldırmaya devam ederken; yüzlerce akademisyenin Boğaziçi’ne sahip çıkmasına ve kayyum rektör Bulu’nun kendisine bir rektör yardımcısı bile bulamaması gösteriyor ki iktidar çaresiz. Apar topar iki fakülte açma kararı alan Bulu, paralel Boğaziçi kurmaya teşebbüs ediyor.
Acizlik!
Çaresizliğinin bir başka göstergesi araştırma şirketlerinin verileri: Metropoll Araştırma Şirketi’nin anketine göre, AKP seçmenleri arasında, "Üniversite rektörü olarak eski milletvekili, eski milletvekili adayı gibi partili kişilerin/siyasilerin atanmasını doğru buluyor musunuz?” sorusuna verilen cevaplar şöyle: Yüzde 20,2 Evet, Hayır: Yüzde 69.
Daha da çarpıcı olan ise, AKP seçmeninin yüzde Yüzde 50,6; MHP seçmeninin Yüzde 63,8’i HAYIR cevabı vermiş.
Oranlar çarpıcı.
Boğaziçi krizinde bilindik yalanlara başvurmak ve karalama kampanyaları düzenlemekle temel talep olan rektör seçimlerinin yapılması gündeminden yeterince kaydırılamamış görünüyor.
AKP’nin, ortağı MHP ile yaşadığı siyasal çelişkiler; kendisini Boğaziçi mücadelesinin dinamiklerinde de doğruluyor. Aslında işin özeti bu.
-Oyları düşen Erdoğan, yüzde 50 barajını getirmekle hem kendisi için ulaşılmaz bir çıta koydu hem de MHP’ye bağımlı hale geldi.
-MHP, otoriter bir toplumun sefasını sürüyor. Bu ucu kaçmış otoriterliğin yarattığı ortam sermaye hareketlerini etkilediği oranda Erdoğan, sermayenin ihtiyaçlarına cevap veren alanlarla sınırlı olmak koşulu ile “reform” söylemini gündemine alıyor ancak otorite ve baskının hiçbir türlüsü ile tatmin olmayan MHP buna dahi büyük gürültü koparıyor.
Erdoğan, işin içinden çıkmak için 3 yıl önce kendi çıkardığı anayasaya itiraz edip reform istiyoruz diyor. Hem her şeyin sahibi olup hem bu kadar “muhalif olabilmek” de meziyet ister. Bravo.
ÇIKIŞ
AKP iktidarının iç dengeleri, iktidarın düşen toplumsal desteği ve ülkenin her kesiminde biriken sorunların yumak haline geldiği böyle bir dönemden nasıl çıkılır?
Aslında kısa vadede tüm muhalif kesimlerin kafasında bu durum; AKP’den kurtulmanın nasıl mümkün olacağı sorusu şeklinde yankılanıyor.
Erdoğan’ın sıkışmışlığı ve başkanlık rejiminin kendi önüne çıkardığı engeller parlamenter sistemi yeniden gündeme getirebilir. Ama elbette Erdoğan’ın koltuğu sağlama alınacaksa bu bir alternatif olabilir. Fazla umutlanmayın.
Bir konuda uyanık olmakta fayda var: AKP iktidarı sıradan bir hükümet değil organize çıkar ağlarıyla birbirine bağlanmış bir rejim. Sıradan bir reform süreci ile, “yeni anayasa” gündemi ile toplumun “normalleşeceğine” inanmak safdillik.
Bu safdillik CHP’ye de sirayet etmiş durumda: “aman tadımız kaçmasın” diye diye neredeyse muhalefet olmayı komple bırakacaklar. Öğrencilerin en temel hakları olan “protesto hakkının savunulması”nı bile beceremediler. Bu pısmışlıkla, bu yüreksizlikle ülkenin geleceğini değiştirebileceğini düşünenler yanılıyor.
Her şeyi seçim endeksli düşünen bir siyasal akıl aslında şunu salık veriyor: “siz durun, seçimi bekleyin.” Seçimleri bekleye bekleye bu hale geldik zaten. Oysa bileği sağlam bir örgütlü emekçi halk, yüreği cumhurbaşkanının istifaya korkmadan davet eden gençlik yaratılmadan bir ülkenin dokusu, dinamikleri de-ğiş-ti-ri-le-mez!
Emekçi halk ve gençlik siyasetçilere el açmadan, ondan medet ummadan kendisi bir özne olursa asıl o zaman gelecekten umut var demektir.
Siyasete bakış açımız bu şekilde değişmezse ve biz hep birilerinden “kurtarıcı” olmasını beklersek işimiz yaş.
Ne derler: “kendi göbeğini kendin keseceksin”