Dayatmalara ‘evet’ diyemeyiz
Nasıl bir kentte yaşıyoruz ?
Yaşam kalitemiz nedir ?
Yaşam aralığımız ne kadardır ?
Daha onlarca soru var ama bu kadarı bile yeter. Çünkü, bu sorulara ‘’sağlıklı’’, ‘’yüksek’’ ve ‘’uzun’’ yanıtını vermek, mevcut duruma bakıldığında pek olası değil. Aksine, negatif yanıtlar vermek için bir dolu somut veri var.
Bu durumdan şikayet ederken, bir de yeni yatırım öngörüleri ortaya çıkınca iyice karamsar olabiliyor insan.
Uzaktan bakınca, yaşamak için aslında dünyanın en güzel olanaklarına (deniz, dağ ve tabiat gibi) sahip kentimizin, bu olanakları yokmuşcasına sanayinin ve kirletici diğer unsurların insafına terk edilmek zorunda olan bir coğrafya parçası gibi planlanması kabul edilemez.
Ama, böyle düşünen sadece bizler olsak gerek ki, kentin geleceğini planlayanlar, uzaktan kumandalı öngörüler ve projeksiyonlara daha fazla önem veriyor.
Evet, denize olan kıyılarımız liman ve tersanelerle işgal ediliyor
Ulaşım olanakları dolayısıyla, kentin güney şeridinde devasa lojistik merkezleri kuruluyor,
Fabrikalar ise yaşam alanlarımızın tam ortasındaki varlığını koruyor ve yaşamı direkt olarak tehdit ediyor.
Mevcut durumu gören ve kentin planlanmasını yeni bir şeymiş gibi böyle bir zemine oturtmak için elinden geleni esirgemeyen firmalar, piyasacı anlayışın taleplerine yanıt verecek sözde yeni projeler üretiyor.
Yerel gazetelerimizden Özgür Kocaeli’nin geçtiğimiz günlerden birinde manşetine taşıdığı üzere, ticari gayrimenkul üzerine finansal ve profesyonel hizmetler veren ve yatırım yönetimi alanında danışmanlık hizmetleri sunan JLL Türkiye adlı firma, ilimizde bulunan limanların birbirine entegre edileceğini ve bu yolla kapasitenin artacağını, yanı sıra yeni kentin lojistik merkezi ile Organize Sanayi Bölgeleri’nce (OSB) doldurulacağını öngörüyor.
İzmit Körfezi’ndeki 35 liman içinde aktif olanlara Dilovası ile Körfez ev sahipliği yapıyor. Söz konusu yeni öngörüler, var olan limanların kapasitelerinin artırılmasını, Gölcük, Derince ve Gebze’nin de yeni limanların entegre edileceği bölgeler olmasını hedefliyor.
Cengiz Topel Havalimanı ile birlikte Köseköy lojistik köyünün bölgeyi hava ve raylı ulaşım olanaklarını sunarak desteklemesi, bunun yanında aynı yerin Türkiye'deki en büyük lojistik köy haline getirilmesi de bu makro planın önemli bir parçasıymış.
Öngörü sahibi firma, İstanbul ve Kocaeli alt pazarlarını kapsayan Marmara Bölgesi'ndeki toplam lojistik arzının 2014 sonu itibariyle 7,8 milyon metrekareye ulaştığını, inşaat halindeki stokun ise 563 bin metrekareden 653 bin metrekareye yükseldiğini ortaya koymuş. Lojistik arzının 2017 sonunda yaklaşık olarak 8,5 milyon metrekareye ulaşmasını bekleyen öngörü, iki ilin alt pazarlarında yaklaşık olarak 2,6 milyon metrekarelik stokun planlama aşamasında olduğunu da gözlemliyor.
İnşaat halindeki ve planlama aşamasındaki projelerin tamamlanması durumunda, toplam lojistik arzının önümüzdeki 5 yıl içinde 11,1 milyon metrekareye ulaşacağı öngörüsü de aynı projeksiyon içinde yer alıyor.
Bu projeksiyon ‘’bölgedeki lojistik arzının büyümesini destekler’’ destekleyip, kent ekonomisini canlandırır mı ? Halkın gelir seviyesini artırır mı ?
Bu soruların yanıtı verilir belki ama bu projeksiyon öngörü olmaktan çıkar gerçekleşme noktasına gelirse neler yitiririz ? Gerçekleşmezse neler yitiririz ?
İşte kar-zarar hesabını buna göre yapıp, öngörünün gerçekleşmesine yönelik planın kilometre taşları da buna göre örülmelidir.
Tabi, tüm bunların yapılmasında, bölge halkının rızası öncelikli veri tabanı oluşturmalıdır. Yani, öngörüler, kentin gelecek 50 yılına damga vuracaksa, halkın talepleri göz ardı edilemez.
Yoksa, halka rağmen, ülkeyi anonim şirket gibi yönetme anlayışının birebir kente indirgenmesiyle, kardan başka bir şey düşünmeyen zihniyetin yaşam alanlarımızı yok etme dayatmasına evet dememiz beklenemez.