Darbe değil, ama...

Darbe değil, ama...

Türkiye'de 15 Temmuz gecesi yaşananlar sonucu bir darbe girişimi bastırıldı. Evet, çok önemliydi ama sonrası daha da önem kazandı.

Yeni dönemde, ülkeyi TBMM iradesine saygılı, kanunlar çerçevesinde yöneten bir hükümet ve devleti temsilen eşitlikleri gözeten bir cumhurbaşkanlığı makamı beklentisi boşa çıkmamalıydı. Fakat, TBMM'nin etkin olarak devrede olmasını istemeyen siyasi irade, ülkenin tamamında demokratik teamülleri yaygınlaştırmak yerine OHAL ilan etmeyi uygun gördü. Buna bağlı olarak da, yönetme erki de kanunlar çerçevesinde olması gerekirken, kanun hükmünde kararnameler çerçevesinde kullanılır hale geldi.

Gelinen nokta ve yaptırımlar ortada...

Hayatın Sesi TV'nin de aralarında bulunduğu 10 TV ve radyo istasyonuna yayın yasağı getirildi. Hayatın Sesi TV'nin polis ve RTÜK temsilcisi tarafından yayının kesilmesinin ardından baskın sırasında çekim yapan İMC TV'nin de yayını kesildi. 

Polis canlı yayın sırasında  İMC TV binası bastı. İMC TV emekçileri 'Susma Haykır Özgür basın haktır' sloganları attığı sırada yayın kesildi. 

Öte yandan RedHack, İmc TV ve Hayat TV'ye yapılan baskınlara misilleme olarak RTÜK'ün internet sitesini çökertti. 

Hayat TV ve İMC TV'nin ardından polis ve maliye ekipleri Özgür Radyo'nun binasına da baskın düzenledi. Polisler kapıyı koçbaşı ile kırarak içeri girdi.

Bunlar, darbe yapılmış bir ülkede yaşananlar değil. Tam tersine, darbe yapılmasının engellendiği, milyonların nöbetler tutarak demokrasiye sahip çıktığı bir ülkede yaşananlar.

Yoksa, demokrasi nöbetlerinin yaldızı dökülüyor da, her şey su yüzüne mi çıkıyor dersiniz ?

Evet, şimdilerde yaşananlar bir darbe değil ama darbe dönemlerinde görülen uygulamaların hemen hemen aynısı.

Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS), yaşananlara ilişkin yaptığı açıklamada,

"Bu antidemokratik uygulamaları protesto eden Türkiye Gazeteciler Sendikası olarak halkı haber alma hakkına sahip çıkmaya çağırıyoruz. Bu mühürler halkın haber hakkına vurulmuş mühürlerdir" diyor.

Ve devamında da şu görülere yer veriyor: “Başbakanlık emri ile haklarında kapatma kararı verilen TV kanallarına ve radyolara yönelik polis baskınları başladı. Dün akşam saatlerinde Zarok TV, Özgür Gün TV, Jiyan TV, Azadi TV ve Özgür Gün Radyo’yu mühürleyen RTÜK ve polisler bugün de Hayatın Sesi ve IMC TV’yi mühürledi. Öğle saatlerinde yapılan baskınla mühürlenen kurumların alternatif yayınları da kesildi.

OHAL’i üç ay daha uzatan, Kanun Hükmünde Kararnameler ile anti demokratik uygulamaları hayata geçiren Hükümet, basın özgürlüğünün Türkiye’deki kırıntılarını da yok etmek için var gücüyle çalışıyor.

Bu antidemokratik uygulamaları protesto eden Türkiye Gazeteciler Sendikası olarak halkı haber alma hakkına sahip çıkmaya çağırıyoruz.

Bu mühürler halkın haber hakkına vurulmuş mühürlerdir.''

Evet, yayın yasağı getirmek,

Yayın yapılan yerleri ve cihazları mühürlemek,

Öncesinde yayın sorumlularınıo gözaltına almak ve bir bölümünü tutuklamak,

'Darbe değil, ama bu nedir' dedirtiyor...

 

Türkiye, bu sancılı dönemi atlatmak, buradan çıkmak durumundadır. Buradan çıkışı tek adamlıkta görmek ise gafların en büyüğü olur. Çözüm, katılımcı demokratik yöntemlerin önünü açmaktır.

Bu yazı toplam 197 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi