Dünya, ülkemiz ve kentimiz uzun süredir salgın, ölümler, alınan önlemler ve sonrası yeni normal yaşam kriterlerin kilitlendi.

   Derken, ikinci ve hatta üçüncü dalga uyarılarıyla kısmı şoklar yaşasak da, egemen güçlerin 'normalleşiyoruz' çağrısıyla toplumsal adrenalinin ne kadar yükseldiğine tanık olduk. Bu yükseliş şimdiden ve yeniden tedirgin etmeye yetti de arttı bile.

Şimdi yaşadığımız sürecin siyasi, ekonomik ve toplumsal çıktılarını analiz etme zamanı gelmiştir.

   Önce siyasi çıktıları ve tabi ki ülkemiz açısından...

   Türkiye, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi diye kodlanan yeni sistemin kilometre taşlarının yerleşme sürecindeki sancıları yaşarken, oluşan küresel salgın, iktidara ve yönlendirici akla daha güçlü inisiyatif kullanma olanağını yarattı. Çünkü, buna karşı yeni bir tez geliştirecek sosyal ve de siyasal yaklaşım olmadı, olamadı.

   Hal böyle olunca, ülkenin ve insanlarının kazanç ya da kayıpları, dar bir çerçevedeki fikir jimnastiklerinin sonucu oluşmaya başladı. Yani, toplumsal mutabakata dikkat etmeden alınan kararların (olumlu sonuçlarını bir kenara bırakırsak) bütünsel olumsuzluklarının faturasını toplumun tümü ödedi ve bundan sonra da ödeyecek.

   Kurumsal aklın ve dayanışmayı güçlendirecek kalıcı çözümlerin yerine günün ekonomik ve sosyal sıkıştırmaları karşısında direnç gösteremeden alınan birbiriyle çelişkili kararların toplumda yaratacagı güven bunalımının sonuçlarını önümüzdeki günlerde mutlaka göreceğiz.

   Umudum o ki, bu garip ve sancılı süreci toplumu daha fazla geriye taşıyan yeni yeni bir süreçle karşılamayız.

   Ve yine umut ediyorum ki, yeni normal denilen süreçte sermayenin baskısının arttığı otoriter anlayışlar yerine toplumsal ihtiyaçları dikkate alan demokratik düzenlemelerle güven sorununu kısmen de olsa aşmış oluruz.

   Bu sürecin ekonomik ve toplumsal çıktılarını sonraki günlerde elbette değerlendireceğiz.

   Şimdi "Yeniden cumhuriyet, yeniden kazanımlar ve yeniden özgürlükler" diyebilmek için umudu diri tutmayi başarmak gerek.

   Hep birlikte...