61 yıldır adalet arayışı (2)

61 yıldır adalet arayışı (2)

 

 

Irkçılık dedik,

6-7 Eylül olaylarını anımsayalım dedik,

Ve bir güne sığdıramadık doğal olarak. Çünkü, ülke tarihimizdeki neredeyse en büyük ve kapsamlı bir ırkçılık ayaklanmasından söz ediyoruz.

Ayaklanmadan, kiliseler ve mezarlıklar da payını aldı. Kiliselerin içindeki kutsal resimler, haçlarikonalar ve diğer kutsal eşyalar tahrip edildiği gibi, İstanbul'da bulunan 73 Rum Ortodoks kilisesinin tamamı ateşe verildi.

Yağmaya katılanların büyük bölümünün başka şehirlerden İstanbul’a taşındığı ortaya çıktı (Sivas’tan 145, Trabzon’dan 117, Kastamonu’dan 116, Erzincan’dan 111 kişi.)

Türk basınına göre 11 kişi, bazı Yunan kaynaklarına göre de 15 kişi öldürüldüğü bu olaylarda, ölü sayısının az oluşu, gruplara ‘ölü olmasın emri verilmesi sebebiyledir’ gerekçesine bağlandı. Resmî rakamların 30 kişi olduğunu ifade ettiği yaralı sayısı da 300 civarındadır. Yine resmi rakamlara göre 60 olan tecavüze uğrayan ve utanma veya korkmalarından dolayı şikayette bulunamayan kadın sayısının 400’e yakın olduğu tahmin ediliyor. 4 bin 214 ev, bin 4 işyeri, 73 kilise, 2 manastır, 1 sinagog, 26 okul ile aralarında fabrika, otel, bar gibi yerlerin bulunduğu 5 bin 317 mekanın saldırıya uğradığı biliniyor.

Maddi hasar, o günün değerine göre 150 milyon-1 milyar Türk Lirası arasında olurken, Demokrat Parti hükümeti, zarara uğrayıp tescil ettirenlere toplam 60 milyon Türk Lirası civarında tazminat ödüyor.

Aslında, meselenin daha da önemlisi, olayların daha sonra kamuoyuna nasıl algılatılmaya çalışıldığında.

Zamanın gazetelerine göre, ‘asıl suçlu, Türkleri provoke eden Rumlardır……’

Halbuki 6-7 Eylül olayları sadece Kıbrıs'la ilgili olarak Rumlara yapılmış bir misilleme değil. Tahrip edilen işyerlerinin sadece yüzde 59'unun Rumlara, kalan yüzde 17'sinin Ermenilere ve yüzde 12'sinin de Yahudilere ait olduğuna bakılırsa net olarak anlaşılır.

Tarihle yüzleşirken, o döneme, yaşanan olaylara ve yarattığı sonuçlara iyi bakmak gerekir.

Bu ölçekli ve ırkçılık kokan bir ayaklanma ya da saldırı, farklı dil, din ve ırktan insanlarla yeni bir ulus yaratma ve cumhuriyet değerleri şemsiyesi altında çağdaş bir ülke oluşturma fikrine karşı çıkışın özetidir.

Yani, özcesi ırkçı, mezhepçi ve gerici bir ayaklanma provasıdır.

Olaylar sonrası önce 3 bin151 kişi tutuklanıyor ve sonradan sayı 5 bin 104'e yükseliyor.

Bununla da kalmıyor tabi ki. 10 Eylül 1955’te günü dönemin İçişleri Bakanı Namık Gedik istifa ediyor.

İlk soruşturma ve yargılamalar, DP iktidarının bastırması sonucu eksen kayması yaşıyor ve komünistler suçlanıyor.

Aralarında Aziz Nesin, Nihat Sargın,Kemal Tahir, Asım Bezirci, Hasan İzzettin Dinamo ve Hulusi Dosdoğru'nun bulunduğu yaşayan fişlenmiş komünistler ile ölmüş 4 komünist hakkında dava açılıyor. Dava beraatle sonuçlanıyor ve tutukluların çoğu Aralık 1955'te serbest bırakılıyor.

Torba içinde bertaraf etmek projesinin bugünle nasıl bir benzerlik gösterdiğini anlatabilmek açısından önemli olan bu durum, sonrasında 27 Mayıs 1960 darbesine yol açan en önemli olaylardan biri oluyor.

Rumların büyük göç dalgalarıyla ülkeden ayrılmasına neden olan 6-7 Eylül olayları, gayri müslimlerin büyük bir kısmı için, ‘Türk vatandaşı olarak kabul görmediklerinin’ kanıtı olmuştu.

Nesiller boyu bu topraklarda yaşamış olan İstanbul'un gayri müslimleri evlerini ve anavatanlarını terk etmek durumunda bırakılmışlardır.

Hükümetin o dönemde kabul etmediği olaylar, 1998 yılında bir meclis önergesiyle kabul edildi.

Olaylar sırasında Seferberlik Tetkik Kurulu'nda görevli olan ve 1988-1990 yılları arasında MGK genel sekreterliği de yapan Sabri Yirmibeşoğlu, gazeteci Fatih Güllapoğlu'na verdiği röportajdaki "6-7 Eylül de bir Özel Harp işidir. Muhteşem bir örgütlenmeydi. Amacına da ulaştı’’diyordu.

Bu ifade, belki de her şeyin özetidir.

Kimbilir, belki de, Hrant Dink’in öldürülmesinin altında da, 61 yıldır süren adalet arayışı vardır.

 

 

 

 

 

Bu yazı toplam 184 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi