ZÜBÜK
Nerede bu zübük-ler?
Uzakta değiller,sağ-sol bunlarla dolu...
Tepeden inerek, koltuk kapanlar üstelik kendilerine 'makam' diyorlar.
Makam Arapçada, ayakta dikilmek demektir ve Türkçeye buradan girmiştir.
Ne okursan oku.
Hangi mevki de olursan ol.
İster başbakan, bakan, başkan veyahut başkan yardımcısı...
İstersen git kral tahtında otur, adını dağlara taşlara yazdır...
Ama o mevkide bulunurken, kendine makam diyorsan , eyvah!
O makamın sadece insana hizmet etmek için olduğunu unutmuşsun demektir.
Ki insanlık , bulunduğun mevkide oturup, danışmanından aldığın eğitimle uyguladığın
beden dilini etkili kullanmak değildir.
Omurganı dimdik tutup, muhatabının gözünün içine bakarken, adam gibi el sıkışma denilen,
taktik tokalaşmadan ibaret değildir.
İster diplomanın üstünde ilkokul yazsın.
İsterse dünyanın en ünlü üniversitesinin adı.
Sen karşına geleni makam olarak karşılıyor ve muhatabının etiketine göre davranıyorsan,
kat be kat eyvah!
Unutulmamalıdır ki insanlık,
ne matematik logaritmalarını bilmek, ne de bilmem ne derisinden yapılmış koltukta oturmaktır.
Kimin daha cahil veya insan olduğu akıl ve prosedürlerde değil,
haddini bilmekte gizlidir.
Sonuçta sergilediğin hoşgörü, empati, terbiye, samimiyet, dürüstlük kadardır insanlığın...
Çok zor da değildir bu beş tane insanlık normlarını uygulamak...
Söz vermişsen tutmalısın mesela.
Demagoji yaparak, süslü laf kalabalığının arasında yok etmemelisin dürüstlüğünü...
Gülümserken yüreğin gülmeli önce...
Yüreğinden gelen gülümseme ile aydınlanan gözlerinden samimiyet yansımalı.
Edep-terbiye denilen haslet, salt muhatabını yolcularken ayağa kalkışın olmamalı.
Bekletmemelisin önce...
Randevu verdiğin saat kaç ise , o saatte orda olmaya çalışmalısın.
Eğer elzem bir durum söz konusu olursa, riayet edemeyeceğini muhatabına bildirmelisin...
Yıllar geçtikçe atalarımızın söylediği sözlerin kıymetini daha çok anlar oldum.
Yaşadıkça, tecrübe ettikçe anlıyormuş insan.
Önceleri saçma, hurafeler gibi gelen deyişler, yaşandıkça anlam buldu.
Olgunluk denilen şey bu olmalı.
Söz ağızdan bir kere çıkmalı derdi rahmetli dedem.
Bu yüzden, kırk kere düşün ama bir kere konuşmalısın.
Çünkü konuştuğun karakterindir...
Ayrıca okuyup makam-mevkii sahibi olmuş ama insan olamamışların kıssalarını dinlemişizdir büyüklerimizden.
Bu adam olmakla ilgili, hepimizin bildiğinden emin olduğum bir kıssa vardır.
Mevzu bahis iken arz edeyim:
Annesini, babasını davranışlarıyla çok üzen bir çocuk varmış.
Bu çocuğun babası, evladının her yanlış davranışında, 'oğlum sen adam olamazsın' dermiş.
Böylece yıllar geçmiş, çocuk bir gün dayanamamış bu sözlere ve evden kaçmış.
Hırs yapmış, okumuş ve bir ile vali olmuş.
Bu süre içerisinde iken de ailesini hiç arayıp, sormamış.
Emrinde bir sürü adamı varmış. Kendisiyle gurur duyuyormuş
'Hani adam olamazdım?Oldum işte, bunu babama göstermeliyim' demiş.
Adamlarına babasını bulup getirmeleri görevini vermiş.
Babasını bulup, makamına getirmişler.
Vali olan çocuk, babasını görünce gerine gerine;
'Sen bana adam olamazsın derdin hep, bak ben vali oldum' demiş.
Valinin oğlu olduğunu anlayan adam, acı acı gülümseyerek cevap vermiş ;
' Evlat, ben sana vali olamazsın dememiştim, adam olamazsın demiştim.
Her isteyen okur,öğrenir ve makam sahibi olur çabalarsa...
Şayet sen adam olsaydın, babanı ayağına getirtmezdin.
Ananı - babanı görmeye yanına giderdin.
Oysa ki sen babanı ayağına getirttin.
Ne yazık ki, benim sözümü bir kez daha haklı çıkardın.'
Kıssadan hisse efendim...
Anlayana sivrisinek, saz...
Anlamayana davul, zurna az...
Sözüm maalesef meclisten içeri.
Anlayanlar anlamıştır eminim.
Anlamamış gibi yapsalar da her ne kadar, anlayacaklardır elbet sonunda.
Dünya denen bu kervanın yolcularıyız nasılsa.
Bugün var, yarın yokuz...
Bugün çıkar, yarın ineriz...
İnsanız vesselam...
Hürmetler üzerinize...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.