Onur yürüyüşü ve saldırgan ruh
Cinsel tercihleri ve sonucundaki yönelimleri gereği birlikte hareket etmenin yolunu Lezbiyen, Gay, Biseksüel ve Transeksüel İnisiyatifleri (LGBTİ) adını verdikleri yapıyı oluşturmakta bulanlar, birkaç yıldır ONUR HAFTASI etkinlikleri yapıyor.
Bu yıl da, 19 Haziran Pazar Günü etkinliği başlatıp bir haftaya yayılan paylaşımlar yapmayı planlamışlardı ki, açılış günü kapsamında yapılacak Onur Yürüyüşü öncesinde, gerici ve faşist örgütlenmeler ‘’İzin vermeyeceğiz, saldırırız, dağıtacağız’’ gibi açıklamalar havayı birden gerginleştirdi.
Ve, AKP faşizmi, bu olayda da yüzünü gösterince olanlar oldu. Pazar günü Taksim Meydanı ve İstiklal Caddesi'nde çok sayıda yere polis bariyerleri ve TOMA’lar konuşlandırıldı.
Çünkü, Valiliğin yasaklamasına rağmen LGBTİ örgütleri Onur Yürüyüşü çağrısı yapmıştı.
Bu arada, yürüyüşün başlamasında az bir süre kala çevik kuvvet polisleri sokak başlarını tutup yolları kapatmaya başladı. Ardından da, yürüyüşe saldırmak için toplanan ve tekbir getiren sarıklı-cübbeli gruptan 11 kişi gözaltına alındı.
Bu durum, saldırgan ruh halinin somut yansımasıydı. Ve, hafta sonundaki gergin başlıklarından birini oluşturdu.
Cihangir’deki saldırganlık olayı da, saldırgan ruh halinin ikinci somut göstergesi olarak toplumsal yansıma yarattı...
Velvet Indieground Records isimli müzik evine, bir grup gerici, ‘’Ramazan günü içki içiliyor’’ diye saldırınca, ikinci bir Gezi ayaklanmasının da fitilini ateşlemiş oldu aslında.
Bu saldırı, anında organize olabilen yüzlerce ve de binlerce insan tarafından protesto edilmeye başlanınca, AKP’nin polisi de harekete geçerek, saldırganları yakalamak yerine saldırıyı protesto edenlere saldırıp gözaltılar yapmaya başladı.
Saldırırken gaz ve plastik mermi kullanan AKP polisi, tepki görünce bir süreliğine de olsa geri çekilmek zorunda kaldı.
Bu arada, tepki gösteren halka ‘’GÜLMEYİN’’ diye anons yapma cesareti de gösteren AKP polisi, daha da öteye gidip insanların toplandığı kahvehaneye gaz fişekleri de atıyordu.
Haddini aşan bir değerlendirme olabilir belki ama ‘’boğulsunlar, namussuzlar’’ diye düşündüklerine de eminim.
Bu saldırıda yaralananlar oluyor ve kaldırıldıkları sağlık kuruluşlarında tedavi edilen bu kişiler yeniden söz konusu bölgeye yeniden gidip, polise ‘saldırınızdan korkmuyor ve çekinmiyoruz’ mesajını veriyordu.
Tıpkı, GEZİ AYAKLANMASI sırasında yaşananlar gibi.
Sonra ne mi oldu ?
İşyerine ve insanlara saldıran gruptan gözaltına alınan 3 kişiden D.B. ve S.T, Çağlayan'daki İstanbul Adliyesi'ne sevk edildikten kısa süre sonra serbest bırakıldı. Şüphelilerden 1’i ise zaten ifadesinin ardından savcılık talimatıyla serbest bırakılmıştı.
Sosyal medyadaki görüntülere yansıyan D.B'nin ve dışarıda insanlara saldıran S.T'nin, emniyette,"Masalar ile insanlar mekanın dışındaydı ve yola taşmışlardı. İnsanların yoldan geçişi engelleniyordu. Aramızda sürtüşme oldu. Gruptan laf atmalar olunca, aramızda kavga çıktı" diye ifade verdikleri kamuya yansıdı.
Yine meseleyi adli vaka haline getirmeye çalışan ‘yalan ifade’ yöntemine başvurmuşlardı.
Bu tür olayların sonunda, saldırganlar, genelde ‘’bize laf attılar’’, ‘’yanımızdaki kız arkadaşımıza sarktılar’’ ya da ‘’hakaret, küfür ettiler’’ savlarını öne sürüp meselenin siyasi özünü gizlemeye çalışırlar.
Oysa sosyal medyaya yansıyan görüntülerde saldırganların, "Ramazan'da içki içiyorsunuz, sizi yakarız" dediği açıkça duyuluyor.
Olay sırasında darp edilen yurttaşlar da, saldırganların birden ortaya çıktığını ve doğrudan içeri girerek saldırdıklarını aktarmıştı.
Bu saldırgan ruh, gereken yanıtı almıştır, almalıdır ve alacaktır…