Gülnur Çelik

Gülnur Çelik

NEJAT ECZACIBAŞI VE İKSV

NEJAT ECZACIBAŞI VE İKSV

Zengin olabilirsiniz pek ala, bir dönem çok para kazanabilirsiniz o da tamam, bir siyasal konjonktür sizi sürükler ve dudak uçuklatacak rakamlara ihale alırsınız, eh imkansız değil. Daha önce 50 - 60 kişi çalışıyordur yanınızda, bu giderek yüzlere ve binlere ulaşabilir, evet bunlarda yaşandı iş dünyasında. Aileniz toprak zengini olabilir, mülk zengini olabilir, satılmazlarınız birden tavan yapar ve kimsenin hayal edemeyeceği paralarla oynarsınız, oynayanlar görülmüştür. Girdiğiniz sektörde fırtınalar estirirsiniz, o sektörde yıllardır varolan firmalara kök söktürürsünüz, kurduğunuz şirketin marka değeri orantısız bir şekilde yükselir ve size değişik çıkar gruplarından plaketler, hediyeler yağar, köşe yazılarına konu, magazin basınına malzeme, iş dünyası programlarına konuk olursunuz. Bunlar sizin servetinize servet katar mutlaka, yoksa da servet sahibi olursunuz. Peki, bütün bunlar sizi saygın kılar mı?

İsminiz yarattığınız markanın yanında saygı ve hayırla yâd edilir mi? Para kazanmanın, iş dünyasında var olmanın kuralları ve adı konmamış yasaları var elbette. Siz konjonktürün attığı zarın ya da dönemin kurallarına göre kendi attığınız zarın düşeş gelmesinin keyfini sürerken, nesiller boyu saygıyla anılacak bir isim yaratmış olur musunuz? Yoksa bir iktidar zamanında ortaya çıkıp, başka bir iktidar zamanında icra ve iflaslarla boğuşan dönem adamı mı olacaksınız? Ya da ve daha kötüsü
her devrin adamı mı?

1789 Fransız İhtilali’yle birlikte 'burjuvazi' kendi kültürünü yarattı, asillere başkaldırıp, parayı ve piyasayı yöneten biziz, hayatı da biz yöneteceğiz dediler… Sonra İmparatorluklar, Dukalıklar, soydan gelen unvanlar yıkılırken, bu yeni orta üretici sınıf giderek büyümeye ve o asillerin boşalttıkları konak ve sarayları satın almaya başladı. Özetle başkaldırdıkları düzenin eski geleneklerini sürdürdüler yüzyıllarca, sadece Fransa’da değil elbet, bütün Dünya’da oldu bu. Sonuçta giderek değer kazanan şey, çok para sahibi olmak, çok zengin olmak değil, itibar sahibi olmak oldu. Güzel… Derdimi anlatabildim sanırım, her şeyi açık açık yazmanın gereği yok, anlaması gereken anlamıştır. Parayı kazanmak kadar onu idare ve sevk etmekte önemli ve sizin yaşam inceliğiniz burada ortaya çıkıyor. İncelik demişken, saygınlık  demişken, parayı kullanma kültürü demişken, Sayın Nejat Eczacıbaşı’nı anmadan geçmek olmaz. Uzun uzun araştırdığım ve hayranlık duyduğum bir hayat ve iş insanı portresidir. Nezih, saygın ve kültürlü bir patron olarak kalacak insanların anılarında, ülkede koca bir sanayinin kurulmasına öncülük etmiş bir kimyager.

Her sınıfın kendi çıkarları, ahlak anlayışı ve yaşam biçimi vardır. İşçi sınıfı ayrıdır, Burjuvazi sınıfı ayrıdır, yönetici sınıf ayrıdır vs. Eczacıbaşı, burjuvazisinin  kendi sınırları içerisinde alan açmış, kendine has ahlak ve çalışma şekillerini geliştirmiş büyük bir iş insanıdır kanımca. Saygınlığı, büyüklüğü pek çok şeye dayanır, ona 'zengin' olduğu için saygı duymazsınız -zaten bir insan veya zümreye zengin olduğu için niye saygı duyulur, onu da anlamamışımdır hiç- ona yaptığı büyük eğitim hamleleri, muhteşem kültür ve sanat destekleri için saygı duyarsınız.


İKSV, Yani İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı, kurulduğu 1973 yılından beridir, ülkemizin en büyük sanat olaylarına imza atmıştır. 'Uluslararası istanbul Sinema Festivali, Tiyatro Festivali, Müzik festivali, Leyla Gencer Şan Yarışması, Bienaller, Ülke dışına açılan sanat organizasyonları vs. Saymak ve anlatmakla bitmez, işte bu vakfı kuran kişidir Nejat Eczacıbaşı. Sayısız sanat ve eğitim projesine kaynak aktaran kişidir… Saygınlığı, prestiji buradan gelir, kendinize aldığınız ultra lüks arabalara saygı duymuyoruz efendiler, iki çift laf edip, Dünya ve Ülkenin kültür, eğitim hayatından bahsedebildiğinizde saygı duyuyoruz size… Eh anlayana artık gerisi, yazımı duayen tiyatro hocalarımdan birisinin seksenli yıllarda Nejat bey ile yaşadığı bir anıyı naklederek bitirmek isterim…

'Nejat Eczacıbaşı büyük bir sakinlikle herkesi dinledi. Ardından sponsorluk istedikleri projeleri sormaya başlayınca herkes lafı ağzında evelemeye, gevelemeye  başladı. Eczacıbaşı’nın bu durum karşısında canı sıkıldı. Gözlerini salona çevirip bakarken birden amatör tiyatrocular arasında tanıdık bir yüzle karşı kaşıya gelince soruverdi;  “Behruz hoca siz kaç yıldır tiyatro yapıyorsunuz?”  
-Yaklaşık yirmi yıldır efendim.
Eczacıbaşı “peki ne kadar destek alıyorsunuz?”
-Biz destek almayız efendim. Herkes cebindeki parayı ortaya koyar, gönlümüzün istediği oyunu o koşullara göre yaratırız.
Salonda bir anda buz gibi bir hava esiverdi.  
Eczacıbaşı “evet” dedi. Yaklaşık iki saattir sizleri dinliyorum. “Siz parasız asla olmaz” diyorsunuz. İşte kimileri de cebindeki harçlıkları üstüste koyup gönlünce tiyatro yapıyor. Ne diyorsunuz bu duruma beyler, bayanlar? Biz sanatseveriz. Sanata sponsor da olmak istiyoruz. Ama lütfen
bana ağlamak sızlamak yerine projelerinizle gelin.

Büyüklük budur, hayata müdahale etmek kültürel iktidarla olur! Yoksa aldığınız o konağı sizden önce bir başkası kullanıyordu, sıkıştı size sattı, sizin satmayacağınızın garantisi var mı?

Bu yazı toplam 25242 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
Gülnur Çelik Arşivi