NE KADAR PARA O KADAR SEVGİ!
"Sevgi yalnız bir insana bağlılık değildir. Bir tutumdur. Kişinin yalnız bir sevgi nesnesine değil, bütünüyle dünyaya bağlılığını gösteren bir kişilik yapısıdır. Kişi yalnız bir tek kimseyi seviyor, başka her şeye karşı ilgisiz kalıyorsa sevgisi sevgi değil, genişletilmiş bencilliktir.”
Diyor Karl Marx .
Sanırım sevgi üzerine bundan çok daha güze bir anlatım olmaz.
Günümüz de tamda Karl Marx’ın sözünü ettiği, sevgi diye yutturulan kişinin bireyci tutumundan kaynaklı bencilliklere tanıklık ediyoruz.
Bir kişinin dışında hiçbir şeye karşı sevgide ilgide duymuyor.
Bir başka değişle yaşamın öteki tatlarına, farklılıklarına ilgisiz, duyarsız kalıyor.
Oysa sevgi aslında yaşamın tümünü sevmekle anlam ve önem kazanır.
Bir kediyi , bir çiçeği, yağmuru, dalgaları, uçan kuşu sevmekle başlar bir insana karşı gerçek sevgi.
Çünkü tüm bunlar insan yüreğinde ki gerçek sevginin bir dışa vurumudur.
Tabi günümüzde yani modern zamanlarda sevgileri ‘tüketim’ üzerinde inşa ediliyor.
Kapitalizmi tarafından icat edilen 14 Şubat Sevgililer Günü tamda tüketim felsefesine uygun bir gündür.
O gün tüketimin daha çok olmasını isteyen Kapitalist sistem insanların sevgisini hediye adı altında ‘mal satın’ alarak göstermesini ister.
Medyanın da teşvikiyle vatandaş çarşı pazar gezip hediye alarak ne kadar çok sevdiğini kanıtlamak için çaba gösterir.
Sonuç, maddiyat üzerine kurulmuş bir sevgi ve o sevgiden sözüm ona yaşanılan kandırıkçı aşklar.
Yani bu maddiyatçı ilişkilere, ‘Paran kadar sevgi’ diyebiliriz.
Ne kadar çok hediye o kadar çok sevgi, aşk!
Yazıyı yine Karl Marx’ın sözleriyle tamamlayayım:
“Eğer, sen insanı insan olarak ve onun dünya ile ilişkisini de insani bir ilişki olarak görürsen; sevgiyi ancak sevgiyle, güveni ancak güvenle değiştirebilirsin.
Eğer, sanattan zevk almak istersen, sanat kültürüne sahip bir insan olman gerekir. Eğer öbür insanlar üzerinde etkili olmak istersen, gerçekten canlandırıcı ve uyarıcı etkiye sahip bir insan olman gerekir. İnsan ile ve doğa ile ilişkilerinin her biri, senin gerçek ve bireysel yaşamının, iradenin nesnesine uygun düşen belirgin bir imgesi olmalıdır.
Eğer sen karşılıklı sevgi uyandırmadan seversen; yani senin sevgin sevgi olarak, karşılıklı-paylaşımlı bir aşkı uyandırmazsa; eğer seven insan olarak senin yaşamsal etkinliğinle sen kendini sevilen kişi durumuna dönüştüremiyorsan başarılı bir üretici olamadığın için senin aşkın güçsüzdür ve bu senin insanlığın adına bir talihsizliktir, gerçek mutsuzluktur…”