Duygu Türkyılmaz Kılıç

Duygu Türkyılmaz Kılıç

Ne Garip Şey!

Ne Garip Şey!

17. Yüzyılın sonuna doğru İsviçreli paralı askerlerde nedeni belirlenemeyen rahatsızlıklar görünmeye başlandı. Semptomları; yorgunluk, uykusuzluk, kalp ritim bozukluğu, hazımsızlık ve ateş olan hastalığın etkileri o denli büyükteki askerler görev yapamaz hale geliyor ve işlerine son veriliyordu.

Johann es Hofer isimli bir tıp öğrencisi bu hastalığı araştırmaya başladı ve çok ilginç bir sonuca ulaştı; yaşananların nedeni fiziksel bir rahatsızlık değildi anavatanlarına duydukları büyük özlem hastalanmalarına neden oluyormuş. Johann es Hofer bu durumu eve dönüş anlamına gelen "Nostos" ve acı veya Özlem anlamına gelen "algos" kelimelerini birleştirerek "Nostalji" olarak adlandırdı. Günümüzde de araştırmalara göre birini özlediğiniz zaman çalışma oranınız yüzde 70 düşermiş tıpkı 17. Yüzyılda askerlerde olduğu gibi.

“Özlemin azı çoğu olmaz ağırdır işte...” demiş; Nazım Hikmet. Evet ağırdır. Fakat hep birilerine ya da bir şeylere özlem duyarız. Büyürsün çocukluğunu özlersin. Yaşlanırsın, gençliğini özlersin. Evden ayrılırsın evini, aileni özlersin. Eskiden yaşadığın şehri/ülkeyi özlersin. Yollarını ayırdığın insanları, onlarla geçirdiğin anıları özlersin. Bazen eski bir kıyafetini ya da eşyanı özlersin. Yazı özlersin, yaz gelir kışı özlersin. Kar'ı, denizi, geceyi, gündüzü....özlersin işte.

Gündüzleri işe güce dalıp pek aklımıza hasretlik düşmese de, gece olduğu vakit her yer sessizleştiğinde ve kendimizle baş başa kaldığımızda işte o zaman daha da bir ağır geliyor özlem, aklına yüreğine düşüyor hasret kaldıklarımız. O geceler hiç bitmeyecekmiş gibi uzun geliyor insana. Cemal Süreya’nın dediği gibi; Özlemek erken saatlere alınsın, sonra uykusuz kalıyor insan...

Özlemimizi hafifletmek için anılara sığınırız. Anılarımızın olduğu fotoğraflara bakarız mesela. Bende evlenip yaşadığım ülkeden ailemden arkadaşlarımdan uzağa gideceğim vakit, çocukluk arkadaşım bana bütün anılarımızın olduğu bir fotoğraf albümü armağan etmişti. Ne zaman kendimi yalnız hissetsem eski günlerimi özlesem o albüme sarılır özlemim dinmese de hafifler, yüzümde bir tebessüm belirir gözyaşları içinde...

Her şeyde olduğu gibi özlemlerinde iyi tarafı vardır elbette. Özlemenin nesi iyi dediğinizi duyar gibiyim... Mesela ev arkadaşınızla, eşinizle, kardeşinizle vs. Birbirinizi kırıp üzdüğünüz zamanlarda, ayrı kalıp birbirinizi özlediğinizde daha da bir anlarsınız birbirinizin kıymetini. Almanca’da özlemek (sehnsucht) yani "Bağımlılık" sözcüğünde içeriyor. Alıştığımız / Bağımlı olduğumuz şeyleri özleriz.

O halde özlemek bir hastalık mıdır? Ya da ölçülü olduğunda güzel bir duygu mudur? Bence her şeyde olduğu gibi bunda da ölçülü olduğu sürece güzel bir duygudur. Masumca ve bol sevgi içeren duygu yüklü bir histir genelde. Fakat bazen de çokça burnunun direğini sızlatan bir duygudur. “Özlemek Ne garip şey... Ölüyorum sanıyorsun ama ölmüyorsun....” demiş yine Cemal Süreya.

Cemal Süreya da iddia uğruna soy isminde kaybettiği y'sini özlemiştir belki de...

Öldüğümüzde özleyen değil özlenen olacağız.

 

Kavuşabileceğiniz özlemlerinizin olması dileği ile esen kalın.

Bu yazı toplam 13522 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
Duygu Türkyılmaz Kılıç Arşivi