Gökçe Şentürk

Gökçe Şentürk

Kadını Ezen Erkek Mi?

Kadını Ezen Erkek Mi?

 

Son 65 günde 67 kadın öldürülmüş. Her geçen gün sokak ortasında ya da işyerinde bir kadının bir erkek tarafından katledilmesi ya da dövülmesi vaka-ı adiyeden olmaya başladı. Vahşetin seviyesi arttıkça ancak gündem olabiliyor. O da sosyal medyada. Çok ses çıkınca göstermelik tutuklamalar yapılıyor, gerisi talimat çevirmez hâkimlere kalıyor.

 

İpek Er cinayetinde olduğu gibi Musa Orhan’ların korunacaklarından emin özgüvenle yaptıklarını bile saklamak zorunda kalmaması örnek oluşturuyor. Bu tabloda erkeklerin kadınlara ve çocuklara artan şiddeti, cinayetler kadını ezen erkek görüntüsünü tamamlıyor.

 

İktidardan gelen idam, sosyal medyada sağ tabandan gelen hadım tartışmaları da meseleyi kadın-erkek karşıtlığında tutarak asıl sorumlunun göz ardı edilmesine katkı sağlıyor.

 

Kadını ezen görünürde erkek tabi ama bu kadar mı?

 

İşsizliğin ve yoksulluğun arttığı, kırılgan istihdam dediğimiz güvencesiz, geçici çalışma biçiminin yaygınlaştığı, asgari ücretin toplumun genelinin ücreti haline getirildiği, 10 kişiden 7’sinin borçlu olduğu ve pandeminin bütün bu tabloyu derinleştirdiği böyle bir dönemde çaresizlik, intiharlar ve kadın cinayetleri artıyor.

 

Toplumda genel olarak temel hakların bile rafa kalktığı, emekçi halka ölümle-sıtma arasında tercihin dayatıldığı bir dönemde yaşıyoruz. Ve toplumun zayıf halkaları kadınlar, çocuklar ve ezilenler daha katmerli bir baskı ile yaşamak, dayanılmaz olana alışmak zorunda bırakılıyor. Altta kalanın canı çıksın misali..

 

Kadının toplumsal konumu geriledikçe, işyerinde ilk gözden çıkarılan olunca, evin yükünü, geçim sıkıntısının çilesini sırtlanıyor. Yani genel olarak sistemin çıkarları uğruna iş gücünün yeniden üretimi sürecini, ev ve bakım işlerini patronun çarkları dönsün diye üstlenen kadın, ekonomik krizin yükü emekçi halka kesildiğinde toplumsal buhranın yarattığı faturanın da adresi oluyor.

 

Kadınların cehenneme dönüşen hayatlarından nasıl bir toplumda yaşadığımız çıkarılabilir. Kadınların toplumsal konumları veya ne kadar ezildikleri bize nasıl eşitsiz ve acımasız bir toplumda yaşadığımızı gösterir.

 

Yani işçileri kölece sömüren patronların ve iktidarın düzeni, krizin faturasını emekçi halka, bedel artacaksa toplumun en zayıf kesimlerine kadınlara, çocuklara, ezilenlere keser. Kadının cehennem hayatı yaşadığı bir toplumda toplumun geniş kesimini oluşturan emekçiler için de yaşanabilir bir hayat yoktur işin özü. 

 

Öyleyse emekçilerin insan değil de yatırım maliyetinde bir kalem olarak görüldüğü bu düzende, kadınlar bu maliyetin daha ucuza gelmesi için eziliyorsa kadının özgürlük mücadelesiyle, sınıf mücadelesinin çıkarları ortaktır. Bu noktada mesele toplumsal eşitlik mücadelesinde kilitleniyor. 

 

Sendikalı olmak için verilen mücadele, kreş hakkı mücadelesinden ayrılabilir mi ya da eşit işe eşit ücret talebinden?  Sendikalı olmanın bir mücadele konusu olduğu yerde kadınların eşitlik taleplerinin gerçekleşmesi de mümkün olmayacaktır.

 

Emekçi kadınların yoldaşı aynı hayatı onunla paylaşan hangi cinsiyet kimliğine sahip olursa olsun diğer emekçilerden başkası değil. Üstelik daha da kritik olan başka bir şey var. Yan yana kadın emekçilerle hayatın yükünü sırtlayan erkek emekçiler birlikte mücadele ederken bu sistemin zehirlediği cinsiyetçi fikirlerini de dönüştüreceği bir alana giriyor. 

 

O nedenle kadınlar daha fazla toplumsal hayatın içinde, iş yaşamında olmalı; sınıf mücadelesinin özneleri haline gelmeli. Dün Flormar’da bugün Migros’ta ve daha nice direnişte emekçi kadınların gücünü gösterenlere selam olsun..

 

Yaşasın Dünya 8 Mart Emekçi Kadınlar Günümüz!

 

Emekçi Kadınlar Günü nedeniyle konuk yazar olarak beni davet eden Gebze Yeni Haber Gazetesi emekçilerine teşekkür ederim.

 

Bu yazı toplam 55768 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
Gökçe Şentürk Arşivi