İşi bileceksin işe gitmeyeceksin!
Hafızası kuvvetli olanlar hatırlar.
Dış basında ve Türk Medyasında oldukça geniş yer tutan, Hindistan Kent Gelişimi Bakanlığı memuru A.K. Verma, 1990 yılından beri sürekli olarak rapor alarak, 24 yıl boyunca işe gitmeden, hiç bir şekilde çalışmadan, tıkır tıkır her ay maaşını alan çalışkan memurdan oldukça fazla söz etmişti.
Latife ediyorum bakmayın çalışkan dediğime.
Haberi okuduğumda aklıma ilk gelen, 24 yıl Verma'nın vicdanı bu usulsüz aldığı maaştan hiç mi rahatsız olmamıştı?
1980 yılında işe girmiş, 10 yıl sonra Müdür Yardımcısı olmuş, ofis hayatından sıkıldığı için bir daha da işe gitmemiş...
Tam 24 yıl avantadan maaş almış!
Şimdi, Ocak ayındaki bu anekdotu neden bugün sizinle paylaşıyorum?
Elbette merak ediyorsunuzdur.
Geçen hafta yapılan Gebze meclis toplantısında CHP'li meclis üyesi Dilek Tan bir soru önergesi verdi.
Peki neydi bu önerge;
Gebze Belediyesi personeli Rafet Menekşe ve Bünyamin Okur isimli iki çalışanın, tıpkı A.K. Verma misali işe gitmeden her ay düzenli olarak maaşlarını Gebze Belediyesi'nden aldıklarına dair bir iddiada bulundu.
Bu iddialar gazetemizde olduğu gibi bölgemizde yayın yapan birçok gazetede de yer aldı.
Bu iddiayı duyan kimse şaşırmamıştır eminim.
Hindistan'dan örnek verdim ama o kadar uzağa gitmeden bizim ülkemizde de daha önce benzer olaylar yaşandığı defalarca yazılıp çizildi.
Bugün ise Gebze Belediyesi için konuşuluyor.
Aradan uzun zaman geçmesine rağmen Gebze Belediyesi’nden konuyla ilgili hiçbir açıklama yapılmaması CHP’li meclis üyesi Dilek Tan’ı haklı çıkartıyor.
Herşeye rağmen zaman geçmiş değil, Gebze Belediyesi konuyla ilgili olumlu ya da olumsuz açıklama yaparak kamuoyunu bilgilendirmelidir.
Aksi halde sessiz kalmak kabullenmek olmaz mı!
Kimse bu iki belediye personelinin maaşını kendi cebinden ödemiyor.
Keza bu iki belediye çalışanının maaşı, gece gündüz zor şartlarda yaşamını idame ettirerek vergisini veren vatandaşın cebinden çıkıyor. Birilerinin 1 kuruş dahi haksız kazanç elde ettiği iddia ediliyorsa açıklama yapmalısınız vatandaşa sorumluluğunuz var.
***
OKUMUYORUZ
Araştırmalara göre Türkiye’de kitap okuma oranı %0.01 Türkiye’de onbinde bir kişi kitap okuyor.
Bu rakam gerçekten içler acısı.
Bu sebeple haftada bir bu köşeden kendi kütüphanemden seçtiğim kitapları sizlere tanıtacağım.
Tanıttığım kitabı maddi olanağı olmadığı için temin edemeyene ben hediye edeceğim.
Buradan duyurulur...!
***
bir kitap
Ali İsmail Emri Kim verdi? / YAZAR/İSMAİL SAYMAZ
Ali İsmail Korkmaz, dört polis ve dört sivilin tesadüfi saldırısının değil, Eskişehir'de 31 Mayıs 2013'de başlayıp 3 Haziran'da son bulan örgütlü bir şiddetin kurbanı oldu. Sanıkların savunmalarından muhafazakâr ve milliyetçi oldukları görülüyordu. Ama daha önemlisi, dönemin başbakanından ilham almış, onun koruması ve teşviki altında çalışmışlardı. Bu nedenle, sanık polis Mevlüt Saldoğan, mahkemede "Gezi darbe ise, ben darbeyi bastırdım" demek cüretini gösteriyordu. Ali İsmail'e tuzak kuran siviller ise Recep Tayyip Erdoğan'ın "Yüzde elliyi evde zor tutuyoruz" dediği kitlenin parçasıydılar. Türkiye'nin en başarılı gazetecilerinden biri olan İsmail Saymaz bu kitabında, tek "suçu" polis şiddetinden kaçmak olan Ali İsmail'in ölümüne neden olan olaylar zincirini ve bu cinayeti örtmek için oluşturulan örgütlenmeyi bir detektif titizliğiyle, en ince detayına kadar inceliyor. "Emri kim verdi?" sorusunun yanıtını "düşman ceza hukuku"nu yürürlüğe koyan güç ve zihniyette aramamız gerektiğini gösteriyor.
(Tanıtım Bülteninden)