Fatoş Özut Kırtay

Fatoş Özut Kırtay

HÂLÂ AYNI MASAL

HÂLÂ AYNI MASAL

Bir varmış, bir yokmuş.

Var olanlar yok olacağını unutarak, yok olanlar ise yok oldukları için yokluklarını bilmeyerek yaşayıp gidermiş.

Develerin yerini modern araçlar aldığı için tellal olamamış iken ve zavallı pirelerin, bırakın berberliği, nesilleri kimyasal ilaçlarla kuruduğundan dünyayı bilmez iken, dünyayı bilenler, al takke-ver külah ,elim elde, elim sende nidalarıyla yaşayıp giderlermiş.

Bazen birdir bir diyerek birbirlerine saydırır, bazen de kafalarını, birbirlerinin gerekli vücut parçalarına yaslayarak, uzun uzun, uzun eşekçilik oynarlarmış.

Ne menemen olduğu anlaşılamamış bir yermiş anlayacağınız bu gezegen.

Kocaman kocaman aynalar varmış her yerde.

Böyle, kocaman-dev gibi gösterirmiş bu aynalar.

Oyun oynamaktan arta kalan zamanlarda, bu aynaların karşısına geçip geçip kendilerini seyrederlermiş.

Seyredip seyredip böbürlenirlermiş büyüklüklerinle.

İçlerinden biri bir gün aynaya bakarken, güneş tam arkasındaymış.

Güneş aynaya şavkımış.

Şavkıdıkça yer gök güneş olmuş.

Bu bizimki de , ışık kendinden çıkıyor sanmış.

Kendi büyüklüğünün ihtişamından gözleri kamaşmış.

Böbürlenmiş de böbürlenmiş.

Kibirlenmiş de kibirlenmiş.

Yansımayı farkedemeyen kendi gibi körler, alkış tutmuş adama.

Bu alkışlarla daha da büyümüş,şişmiş köftehor.

Bir balon misali...

İşin aslını bilen ama adamın forsunu görenler, bakmışlar ilgi büyük, üstelik eğlenceli, daha daha çok alkışlamışlar.

Bu bizimkinin ayakları yerden kesilmiş.

Güneşi bilenler, nedenini anlamışlar ama anlatsalar da anlaşılamamışlar.

Güneş demişler batar, doğa ananın azizliği bu.

Kimse dinlememiş.

Kimisi susmuş kenara çekilip, çaresiz.

Kimisini kör kuyulara atıp susturmuşlar.

Balon efendi, balonluğundan habersiz , kuş olduğuna inanmış.

İnandıkça Anka kuşu olmuş, süzüm süzüm süzülmüş gökyüzünde.

Bulutlarla yaşamaya başlamış.

Bakmış manzara mis, üstelik hepsi minicik görünüyor yukarıdan, sermiş postu yukarılara.

Artık, en uzun gündüz müymüş de , batmak bilmemiş güneş, bilemedim!

Pili bitmiş saatin, akrep-yelkovanı hesabı takılıp kalmış olmalı.

Parım parım parlamaya devam etmiş güneş, şansının çokluğu mu desem , güneşin tembelliği mı?

Yayıldıkça rehavet çökmüş.

Çöktükçe derin bir uykuya geçip, rüyalar alemine dalmış.

Aman ne rüyalar görmüş ne rüyalar...

Peri padişahı olmuş; hanlar, konaklar, saraylar yaptırmış.

Bu gezegenin altını üstüne, üstünü altına getirmiş.

Derken , uyuduğu bulut yan taraftaki bulutla çarpışmaz mı?

Eyvah ki eyvah!

'Vay sen bana nasıl çarparsın?'

Diyerek, sinirinden kapkara kesilmiş diğeri,bunun bulutuna patlatmış.

Şimşekler çakmış, gök delinmiş, sular seller götürmüş dünyayı.

Güneş korkusundan kaçmış, saklanmış.

Gündüz de onun peşinden gidince, kapkara kesilmiş ortalık.

Dev gösteren aynalar orta yerinden çatlamış.

Tepe takla düşüvermiş mi sahte kuş!

Ne devlik kalmış ne parıltı...

Olmuş yine eskisi gibi , bir garip cüce.

Sonrası mı?

Derler ki; cüceler çok oldukça, kendini dev sanan Güliverler olur elbette.

Cüceler ülkesinde,olup olacağı bu...

Yalan mı? Dolan mı?

Yoksa hiç inanmadın mı?

O zaman geç bir aynanın karşısına bak, güneşi arkana alıp.

Masal bu ve biz masallarla büyüyen güzel çocuklarız.

Ama masalların masal olduğunu unutmayan, güzel hayalli çocuklar.

Darısı, çocuk kalan büyüklerin ve diğer çocukların başına.

Gökten düşecek üç elmayı paylaşıp, yiyeceğiz hep beraber.

Biri çocuklara, diğeri çocuk yüreğiyle kalanlara , diğeri de ...

Kıyamayız biz, yerken bize bakanlara...

Bu yazı toplam 19326 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fatoş Özut Kırtay Arşivi

NESİL

18 Eylül 2024 Çarşamba 07:02