DİPTEN GELEN DALGA
............ Günü kadınlı erkekli bir grup okurumla Eskihisar’da buluştuk.
Sevgili okurlarım beyaz güllerle, kırmızı gelinciklerle aşkın, tutkunun, ve sevdanın simgesi papatyalarla bezetmişlerdi masayı.
Oturduğumuz kafenin denize nazır olan köşesinde bir bahar görünümü vardı.
Bahar gelmişti sanki oraya.
Eskihisar güzel beldemiz, Gebze’nin denize açılan kapısı sırtını ormana dayamış, yüzünü denize dönmüş, tarihi kaleyle çevrelenmiş bir doğa harikası.
Şubat kış ayıdır bu yıl çok zor geçti.
Hükümetin de yaptığı zamlarla elektrik, su, doğalgaz faturaları dar gelirlileri, emeklileri, kiracıları, perişan etti.
Mart - Nisan ayları sevgililer aylarıdır bu aylarda börtü böcek dirilir, insanların kanları kaynar.
Şarlonun güzel bir lafı vardır; “yaşamın uzaktan görüntüsü komedya yakından görüntüsü tereyağdır”der.
Güzel bir gündü gerçekten yaşadığımı fark ettim. masamızın baş köşesinde Dovstoyevski’nin yüzümüze bakan, ruhumuza giren bizleri araştıran bir portresi vardı.
Doğumundan ölümüne kitaplarından evliliklerine, tutsaklığına ve fikirlerine ait herşeyi konuştuk, eserlerinden pasajlar okuduk.
Dovstoyevski’yi benim okurlarım çok iyi tanırlar.
Yazdığım her yazıda mutlaka Üstad’tan söz etmişimdir.
Suç ve Ceza isimli eseri benim gözümde bir kötülük anlatısıdır.
Yazar bu eserinde kötülüğü - suçu - cezayı - günahı ve insanı anlatmıştır.
Vicdanı sorgulamış, merhameti anlatmış kötülüğün bizim bilgimiz gibi iyiliğin teri olmadığını kötülüğün iyilikten çok daha karmaşık olduğunu anlatmış.
Onun ayarını kmse bulamadı, kimse onu kendine göre ayarlayamadı.
O kendine özgü biriydi.
Bıçağın en keskin tarafında yürüdü.
Dünya edebiyatına yeni bir tarz getirdi. Akıl ve hikmetin ötesinde getirdiği bilinçle ve sesle yaklaştı.
Ondaki bu halleri görenler deli dediler.
Çünkü o aklı geri plana, duyguları öne aldı ve delilik bayrağını açtı.
Zulme, sömürüye karşı başlı başına bir isyandı O.
Dovstoyevski’yi anlamakla ve yazmakla bitiremeyiz.
Mesela, St Petersburg uluslararası bir ün kazandıran O’dur.
Suç ve Ceza isimli eserinde bu kenti caddeleriyle, sokaklarıyla, kliseleriyle, meyhaneleriyle anlatmıştır.
Dovstoyevski demek St Petersburg demektir.
İşte böyle o gün yazarlardan, şairlerden, ressamlardan, romanlardan, delilerden, çocuklardan, kuşlardan konuştuk.
Dostlarımı sevindirmek onları mutlu görmek devrim yapmışım gibi gelir bana.
Anladım ki, hayat içi boş bir kutu butudan ne aldığımızın hiç önemi yok.
Önemli ve olması gereken bizim bu kutuya ne koyduğumuzdur.
O gün dostlarımla bu kutuya küçük de olsa birşeyler koyduk.
Sanıyorum bizi mutlu edenlerde budur.
O gün benim için çok özel bir gündü. İlk defa okurlarımla onların isteğiyle buluşuyorum.
Benim okurlarımla ortak buluşma noktam ünlü Rus yazarı Dovstoyevskidir.
O gün üç saat boyunca Dovstoyevski’den söz ettik.
Dovstoyevski sade biz değil yüzlerce, binlerce insana ilham vermiş, yollarını aydınlatmış, yaşamlarını kolaylaştırmada yol göstermiş bir dahi. Jack London “herkesin içinde bir yaşam mayası kabarır” demiş.
Bu insanlardan biri de Dovstoyevski’dir.
O yaşama sığmadı, yaşamı sarstı.
Dokunduğu, konuştuğu herkesi besledi, yeşertti.
Ben Dovstoyevski’yi hep geçtiği her yeri besleyen Nile ve insanlara günahlarından arındıran Ganj nehrine benzetirim.
Üstad, genç yaşta öldü.
Ölmeseydi bir kaç yıl sonra bir mağarada yada dağda inzivaya çekilirdi.
Yüksek dağların kışı zor olur.
Üstadın yaşamı gibi ölümü de çok zor olmuştur.
O sessizce silinip gitmedi bu dünyadan ruhu içimizde yaşıyor.
Yaşamda karşılığı olan biriydi O...!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.