Derin yarılma
Türkiye, çocuk istismarı meselesiyle başlayan tartışmalar ekseninde, bugün ve gelecekte derin izler bırakacak derin bir yarılmanın eşiğine geldi.
Recep Tayip Erdoğan Başbakan iken ‘’taraf olmayan bertaraf olur’’ demişti ve sonrasında da buna uygun siyasetler en azından konsolide edebildiği kitleyi taraflaştırmak yoluyla, diğerlerini de ‘’Karşı taraf’’ gibi algılatmayı seçti. Bu politika, bağımlılıktan ve cehaletten kurtulamamış, yoksullaştırılması da dini motiflerle baskı altında tutulmuş bir topluma cazip gelince, YENİ TÜRKİYE modelinde her şey yerli yerine oturmaya başlamıştı.
Ve, derin yarılma resmen de tescil edilmişti…
Şimdilerde, o yarılmanın karşılığını görmeye başladık.
Çocuk istismarı meselesinde A’dan Z’ye suçüstü yakalanan, istismarcıları, tecavüzcüleri ve katilleri korumak için siyasi bütün gücünü ortaya koyan AKP kadroları, TBMM’de Bakan Sema Ramazanoğlu için verilen önergedeki tutumuyla, savunduğu o insanlık dışı kimliklerle aynı çizgide olduğunu bir kez daha gösterdi.
Yetmedi, AKP, bu krizi fırsata çevirmeliydi…
Bunun için ‘’partili cumhurbaşkanı’’ gibi hareket edip ettiği yemine ve mevcut anayasadaki görev tanımına uymayan davranış sergileyip yaptığı açıklamalarla parti lideri gibi kitleleri yönlendirmekten vazgeçmeyen siyasi kimlik, bu fırsatı oluşturmak için düğmeye bastı bile.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Aile Bakanı Ramazanoğlu’nu eleştirmesi üzerine AKP’li bir grup CHP Genel Merkezi ve İstanbul İstiklal Caddesi’nde sokağa çıktı, protesto gösterileri düzenledi.
Taksim’i her türlü gösteriye kapatan hükümet ve valilik koruması altında sokağa çıkan AKP’li kadınlar, Kılıçdaroğlu’nu hedef gösteren ‘’Siyasete yakışmıyorsun’’, ‘’Siyasetin çirkin yüzü’’, ‘’Edep Yahu’’ ve ‘’Kadına saygı’’ dövizleri taşırken, sanki kadın cinayetleri, tecavüzler, çocuk istismarları gibi olaylar AKP’nin 14 yıllık iktidarları döneminde yaygınlaşmamış gibi davranıyor.
Anlayıştan uzak, ötekileştirici ve suçlayıcı dil, her şeye rağmen dini sığınma ve yalan üzerine kurulu perspektifleriyle ülkenin sırtına kambur olan bu anlayış, sonunun geldiğini hissedermiş gibi kitlesini on yıllar önce olduğu gibi sokağa dökme yolunu denemeye başladı.
Alman ZDF kanalı önünde gösteri yapan, CHP Genel Merkezi önünde ve İstiklal Caddesi’nde protestolara katılan AKP’li kadrolar için yasa ve yasaklar geçerli değil. Onlar, herkese hakaret edebilir, hatta sövebilir. Nasıl olsa, resmi ağızların da dillendirdiği gibi ‘’bir kereden bir şey olmaz’’deyip fıtratları bozulmadan yol yürümeye devam ederler.
Öte yandan, gerçekleri söylemek konusunda her türlü riski göze alanların olması, bu kadar güce tapan, siyaseten ülkedeki devlet mekanizmasını ele geçirmiş olan AKP’lileri ve Erdoğan’ı rahatsız ediyor.
Bunu, en son ÖDP’nin açıklamasındaki cümlelerden de öğreniyoruz. ÖDP açıklamasında, 181 parti üyesinin ‘Erdoğan’a hakaret’ suçlamasıyla toplam 500 yıl ceza istemiyle yargılandığını anlıyoruz.
Çocuk istismarcılarıyla, tecavüzcülerle, hırsızlarla, katillerle ve toplumu negatif hale dönüştüren, yarılmayı derinleştiren bilumum virüslerle yan yana olup da bu duruşunu sürdürme kararlılığı sergileyenler ahlak, onur ve haysiyetten söz edemez.
Onlar, olsa olsa derin yarılmayı hızlandırırlar, tıpkı bugün olduğu gibi…