Büyükakın’ı aklamak isteyen kaleye mum diksin
Kurumum ve kişiselim adına, müthiş tempolu bir 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı sürecini, geride bıraktık bırakacağız.
Bugün itibariyle o soluk aldırmayan sürecin son haberlerini tamamlamış olacağım kanaatindeyim, olağanüstü durumlar yaşanmaması halinde.
Yeterli oldu, yetersiz oldu. Ayrı mesele. Örneğin Gebze merkezi dışında sahadan takibe çok olanak yoktu, olmadı da.
Gazetemizde; bölgemizdeki Darıca, Çayırova ve Dilovası içerikli bayram haberleri sahada takibimiz değil ekseri belediye basın bürolarının gönderdiği, refiklerimizde de yer alan haberler.
Bence; alabildiğine ruhsuz, “Coşkulu kutlama…” başlığı kalıbının ötesine geçemeyen, halkın kısmen yer bulup iki ve üçüncü planlarda kaldığı; ilçenin kaymakamı, belediye başkanıyla atanmış ve seçilmiş idarecilerinin, siyaseten de iktidar partisinin ilçe başkanının adının geçtiği..
Şahsım adına konuşuyorum: Hiç izlemeden dahi türetebileceğim haberler.
Yine bu süreçte haber veya haberin detayının akışında aksama oldu ancak özellikle saha takibi sonrası teneffüs ettiğimiz ortamı, size de gazete kâğıdı veya site üzerinden, bir nebze olsun yansıtabilme çabasından kaynaklandı. Yoksa 11 saha takibinin haberleşmesi 10’ar dakikadan hepi topu iki saatte devreden çıkardı. Çıkardı çıkmasına da sadece erk merkezli, aslında erkin de okumadığı yazı kümeslerinin ötesine geçemezdi.
Öte yandan çok daha önemli bir eksiklik vardı ki telafisi mümkün değil.
Gebze Musiki Topluluğu Kültür ve Sanat Derneği - GEMUT ve Erbil Aydın Gönül Dostları’nın işbirliğinde, 28 Ekim akşamı, Osman Hamdi Bey Kültür Merkezi’nde, sivil toplum tarafından verilecek halk konseri, aleni iptal edildi.
İsrail’in Filistin saldırısı gerekçe gösterilerek, salon etkinliklere kapatıldı.
O karardan zamanında haberdar olup üç gün öncesinden haber ve yorum konusu etmenin rahatlığıyla söylüyorum.
Şahsım adına 29 Ekim’de şunu da düşündüm:
Ola ki bir yerde karşılaşırsak KBB Başkanı Tahir Büyükakın ile mi bayramlaşmalı…
Yoksa kendisini başkan adaylığına atayan, üst akıl, üst irade ile mi?
Söz konusu rezilliğin, skandalın, ayıbın, otokratik yönetim biçiminin, ana gerekçesi, siyaset biçimimizdir.
Siyasi partilerde milletvekilliği, belediye başkanlığı, meclis üyeliği gibi makamlara kimin aday olacağını önce ön seçimle o partinin tabanı;
Ardından ön seçimde sandıktan çıkan ilk üç içinden halk tayin etmediği sürece..
Şeklen halk oyuyla seçilmiş ancak atama biçimi itibariyle erke biat ve diyet borcu olanlar..
Kendilerini halka karşı belediye başkanlığının ötesinde, kendilerini atayan erke karşı ise el pençe divan pozisyon ile gerisinde bir yerde görürler ve halkın yaşam hakkına müdahale gibi bir hadsizliğe de imza atarlar.
Geçiniz şimdi de “Türkiye Yüzyılı” reklamasyon ve makyajlarını..
Siyasal İslamcı vahşi kapitalizm kısaca AKP ve işbirlikçisi MHP ile diğer işbirlikçileri..
Varlığını asıl borçlu olduğu 12 Eylül askeri darbesine…
Diğerleri için sözüm meclisten dışarı ancak varlığını kısmen borçlu olduğu çakma mağduru oynadığı 28 Şubat postmodern darbesine…
Sürdürülürlüğünü borçlu olduğu;
“Gerekirse ölülere bile oy kullandırılmalı” denilen 12 Eylül 2010 referandumuna…
Nedendir bilinmez!; araştırılması için verilen önergeyi mecliste ret ettiği 15 Temmuz hain darbe girişimine borçlu mu, borçlu.
Her birine adeta rahmet okutacak bir despotluk ile halkın konserinin önüne geçilmiştir. 12 Eylül sözüm ona geride kalmış, Evren bile gebermiş ancak cuntası, günümüze miras kalmıştır.
Biraz olsun; tanıdığımız, bildiğimiz AKP’li belediye başkanlarının biraz olsun dışında bir izlenim ve görüntü veren Büyükakın’ı…
İki sene önceki AKP Çayırova Danışma Meclisi’ndeki, “Yüzyıllık hesaplaşma” kurgusunun tepki çekmesi üzerine aklamak, paklamak için Büyükakın’dan çok çaba sarf edenlere sözüm..
Hatta içlerinden biri neredeyse, “Ben kefilim. Aksi olsa önce ben celallenirim” falan filan demişti.
Haydi, buyur meydan senin!
Ya nasıl celallendiğini göster..
Ya da derhal, acilen akla, pakla, cilala…
Maksat gazetecilik yapmaksa, ahan da konu ortada.
Maksat gazetecilik oynamaksa;
Büyükakın’ı aklamak isteyen, kaleye mum diksiiiin!