Bombalar patlarken…
Sosyal medya en fazla takip edilen basın-yayın iletişim aracı olmuş. Her vatandaş aynı zamanda bir muhabire dönüşmüş.
Her türlü paylaşımlar almış başını gidiyor.
İş artık bilgilendirme ve düşüncelerini paylaşmaktan öde bir hal almış. Bazıları açıkça yönlendirme ve hedef gösterme amacını taşıyor.
Bazıları ise egolarını tatmin ediyor. Kin ve nefret kusuyor.
Bu ülkede farklılıkların zenginlik olarak kabul edilmesinin olanaksızlaştığı döneme doğru gidiliyor.
Farklılıklar, ‘bizden olmayan’ kutuplaşmasının o tehlikeli sınırlarına terk edilmiş durumda.
En kötüsü de bu zaten.
Farklılıkları kabul etmemek.
İnsanlara, insan olduğu için üzülmemek.
Acılarımız bizi birbirimize bağlayan hasletlerdi. Şimdi ise acılarımız bile farklılaşmaya başladı, herkes kendi ölüsüne ağlar hale geldi.
Kim ölse, O’cu ya da Bu’cu diye yafta yapıştırma geleneği başladı.
Ölen farklı düşünen ya da farklı mezhebe aitse, üzülmek bir yana neredeyse içten içe sevinç çığlıkları atılıyor.
İnsanlıkların kaybolduğunu, içindeki insanlıklar azaldıkça fark edemiyor insanlar.
Koskoca adamlar, siyasi parti yöneticileri sosyal medyadan öfke kusuyor, kalleşlik kusuyor, ölüm kusuyor!
Ankara’da patlayan bomba sonucu ölenlerin hepsine terörist muamelesi yapılıyor, ‘orada ne işleri vardı’ kahpeliğine varılıyor.
Ayıptır, günahtır.
Hükümet yetkilileri ise büyük bir acizlik ve pişkinlik içinde. Bir alışveriş merkezine bile girilirken arama ve kontrol yapılırken, günler öncesinden belli olan miting için devlet yetkilileri hiç mi önlem almazlar?
Elini kolunu sallaya sallaya 500 kilogram patlayıcı oraya nasıl götürülür? Bu ülkenin istihbarat birimlerinin, siyasilere hizmet etmenin dışında yapmak zorunda oldukları daha önemli bir görev olduğunu ne zaman anlayacaklar?
Son dönemde bunca olay, patlama, şehitler, ölümler…
Ah be kardeşim, bu ne pişkinliktir böyle?
Türkiye’nin bir an önce toplumsal akla ve vicdana ihtiyacı var.