Toplumsal travmanın eşiği
Yeni yılla birlikte yaşanan doğal ya da doğal olmayan felaketler sonucu yeterince acıyı tattık. Kelimenin tam anlamıyla bi toplumsal travmanın eşiğine geldik.
Nasıl gelmeyelim ki ?
İlk 2 aylık bilanço oldukça fena. Deprem, şehit askerler, çığ felaketi ve de uçak kazası. Yasanan bu olayların tamamını bize mukadderat diye yedirmeye çalışıyorlar. Oysa, yaşanan şey, liyakatsız idarecilerin tercihleridir.
Mesela;
Van'da çığ altında kalan yurttaşlar meselesi tam bir acemilik faturası. Düşünsenize, arama kurtarma çalışması yapmak için orada bulunn ekibin üzerine çığ düşüyor.
O arama kurtarma ekibi, çalışma öncesi hiç mi önlem almıyor ?
İlk olayda çığ altında kalan 5 kişiyi aramak için bölgeye gelen kalabalıktan 33 kişi de ikinci çığda yaşamını yitiriyor.
Arama kurtarma deneyimine sahip kişiler, ihmaller zincirinden söz ediyor ki, görünen tablo da bu tezi doğruluyor.
Bu sonuç mukadderat olmaz, olamaz ve de öyle tanımlanamaz. Mukadderat demek ısrarı ancak hatalar zinciri sorumlularını aklamaya yarar.
Gelelim Pegasus uçağının pistten çıkıp parçalanması sonucu 3 kişinin ölümü,157 kişinin yaralanmasına.
O pistte sorun olduğu bilinen bir gerçek. O kazanın yaşandığı akşam ol İzmir'den İstanbul'a gelen Pegasus'a ait uçak, iniş yaptığı sırada pistten çıkarak parçalandı. Kazada 157 kişi yaralanırken 3 kişi de yaşamını yitiriyor.
İyi de, sorun giderilmeden o pist nasıl inişler için kullanılabiliyor ki ?
Buna, kim izin veriyor ?
Sonuca bakıldığında, bu kazanın da mukadderat olamayacağı apaçık ortada...
Bir başka olay da, ülkeyi yasa boğan Elazığ’ın Sivrice ilçesine bağlı Çevrimtaş Köyü merkezli 6.8 büyüklüğündeki deprem.
Bu deprem, adı geçen köyde sağlam ev bırakmadı. Taş yapılı evlerin neredeyse tamamının yıkıldı. Enkaz altında kalan iki kişi yaşamını yitirdi.
Bölgede bir süre devam eden artçılar, Türkiye’nin bir deprem ülkesi olduğu gerçeğini bir kez daha anımsattı. Evet, ülkemiz dünyanın en etkin deprem kuşakları üzerinde yer alıyor. Ne zaman nerede bir depremin olacağını kestirmek güç. Her an ülkemizin herhangi bir yerinde orta büyüklükte veya yıkıcı nitelikte bir depremin olma olasılığı çok yüksek. Orta büyüklükteki depremlerin bile kırsal alanda bulunan yapı stokunda oldukça büyük oranda hasar meydana getirmesi, depreme yönelik gerekli önlemlerin alınmadığının en açık göstergesidir.
Durum buysa, her depremden sonra aynı acıları ve kayıpları yaşamamak için yer seçimi, yapı tasarımı, üretimi ve denetimi aşamalarında mühendislik biliminin, bilgisinin gerekleri tam olarak yerine getirilmeli. Ülkemizin deprem ve afet planları geliştirilmeli, yapı stokunda gerekli mühendislik incelemeleri yapılarak riskli yapılardaki risklerin giderilmesi çalışmaları ivedilikle başlatılmalı.
Sonuç olarak;
Sözünü ettiğim olaylar ya da benzerleri yaşandığında oluşacak toplumsal travmanın derinden etkileyici sonuçlarını en aza indirgemek için planlı ve bilimsel yaklaşımlara önem verilmelidir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.