TİYATRO KÜLTÜRÜ
Yirmi iki yıl önce Gebze'ye geldiğimde ilk sorduğum şey, kültür merkezi olup olmadığı idi.
Çünkü Üsküdar'lıyım.
Çocukluğum, Haldun Taner ve Musahipzade Celal Sahnesinde geçti.
Bugün çoğu hayatta olmayan nice tiyatro üstadlarını görme şansına erişmiş, şanslı insanlardan birisiyim.
Suna Pekuysal, Yıldız Kenter, Feridun Karakaya, Nejat Uygur...
Hafta içi Haldun Taner Sahnesi' ne gider, haftalık programı alırdık.
Ortaokul zamanlarında idim üstelik.
Çocukluğumun Üsküdar'ı çok başkaydı.
İstanbul ağzı ile konuşurdu, çevremdeki çoğu büyüklerim.
"Siz" diye hitap ederlerdi biz küçüklere.
"Nasılsınız bugün?"
"Kitap okumayı sever misiniz küçüğüm?"
Hatta dolmuş şoförlerimiz bile böyle idi.
Okula gitmek için dolmuşa bindiğimizde (Selimiye'den, Burhan Felek Lisesi'ne giderdim) , şoför bey amca "buyrun, hoşgeldiniz küçük hanım" diyerek karşılardı bizi.
Onlarla sohbet etmek, inanılmaz derecede haz verirdi.
Kültür, sanat, dünya her konuda...
Kendimi yetişkin gibi hissederdim.
Ve o kadar çok şey öğrendim ki...
Hafta sonunda, mutlaka bir tiyatro oyunu olurdu.
Bazen Haldun Taner Sahnesi'nde, bazen Musahipzade' de
İşte en sevdiğim seremoniyi, o günlerde yaşardım.
Tiyatroya gitmek , bir tiyatro oyunu idi adeta benim için.
Bayram gününe hazırlanır gibi; en güzel kıyafetler giyilir, saçlar özenlice taranır, ayrı bir özen gösterilirdi.
Aklınıza öyle çarpıcı, kışkırtıcı kıyafetler gelmesin.
Sade,zarif,temiz ve abartısız ama mutlaka şık giysiler tercih edilirdi.
Tiyatro , balo salonunu andırırdı.
Arkadaşlarımla giderdim genelde.
Oyunun başlamasını beklerken, büyüklerin sohbetlerine kulak misafiri olur, bazen onlara eşlik ederdik.
"Siz nereden geliyorsunuz küçüğüm?"
"Kaçıncı sınıfa gidiyorsunuz?"
"Sizler gibi gençleri gördükçe, istikbale olan inancımız artıyor?"
Ah ne unutulmaz anlar!..
Ne büyük bir gururdu bizim için.
Sonra oyun çanı çalardı ve kimse kimseyi itip-kakmadan, sıraya girerek, sessizce yerlerimize geçerdik.
Işıkların söndüğü andan itibaren, sinek uçsa duyulacak kadar sessiz olurdu salon.
Ve bu sessizlik, oyun bitene dek devam ederdi.
Oyun sonunda, oyuncular seyirciye teşekkür ederek saygılarını belirtirlerdi.
Böyle idi işte ve böyle de olmalı tiyatro izleme kültürü.
Bunları yazmamın nedeni, bugünün tiyatro kültürsüzlüğü.
Gerçi yirmi yıl önce de böyleydi ama bir ara düzelmişti sanki.
Son süreçte, Osman Hamdi Bey Sahnesi' nde oynanan çocuk oyunlarındaki durumlar, açıkçası incitti beni
Sahnede oyun sahnelenirken, panayır yeri misali, patlamış mısır satışı ve içecek satışı yapılıyor.
Üstelik araba ile...
Çok yadırgadım, tuhaf geldi!
Kapılar oyun esnasında açılıp, kapanıyor.
Giriş, çıkışlar oluyor.
Tiyatroyu, çocuklara sevdirmek amacıyla yapılıyorsa bütün bunlar, maalesef yanlış.
Mısır, pedagojik açıdan olumlu bir pekiştireç hiç değil.
Tamamıyla, oyuncuya ve emeğe saygısızlıktır.
Çocuklara, dinlememeyi, değer vermemeyi, bencilliği, sabırsızlığı öğretiyorsunuz.
Böyle seyirci olunmaz.
Adabı, bir kültürü vardır.
Tamam giyinmenin üzerinde durmayalım.
Jenerasyon farkı var giyimde.
Ancak dinlememek, üstüne haşır huşur mısır eşliğinde yiyerek güya seyretmek, oynayan emekçilere büyük hadsizlik.
Lütfen sayın yetkililer, buna özen gösterin.
Gitgide yozlaşan,bencilleşen bir nesle, olumsuz davranışlar sergilemeyi öğretmeyin.
Gelecek güzel gelsin...
U-mutlulukla...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.