SENDİKALAR VE MÜCADELE HATTI
Yıllardır Türkiye’de, İMF ve Dünya Bankası desteğiyle uygulanan yapısal uyum ve istikrar programları, gelir dağılımı adaletsizliği, işsizlik, yoksulluk, barınma, sağlık ve eğitim gibi halk kitlelerini etkileyerek, en büyük sorunlar haline gelmesine neden oldu. AKP Hükümeti’nin yılladır uyguladığı, piyasacı, özelleştirmeci ve talan politikaları aynı hızla sürüyor. Kamusal alan bütünüyle sermayeye devredilirken, çalışma biçimleri de değiştiriliyor. Artık güvenceli çalışmak hayal, ileride belki dost muhabbetlerinde, anlatırız. Bizim o zamanlar iş güvencemiz vardı vb.
Öte yandan bu ülkede işsizliğin, gelir dağılımı adaletsizliğinin ve yoksulluğun varlığını kabul etmeyen kimse yok. Bu doğrultuda üretim süreçlerinde, taşeronlaştırma, fason üretim, esnek üretim gibi adımlarla süren sermayenin politika ve stratejisi, işsizliği ve sigortasız, güvencesiz çalışma biçimlerini giderek yaygınlaştırıyor. Her gün yeni bir yasa ve yeni kayıplarımızı içeren paketlerle uyanıyoruz. Kiralık işçilik, ödünç memurluk, kıdem tazminatlarımızın kaybı, istihdam büroları, iş güvencesinin her türünün ortadan kaldırılması.
En belirgin hale gelen ise, işsizliğin her geçen gün artması, özellikle genç okumuş, üniversite mezunu, işsizlerin oranı her geçen gün artıyor. Atanamayan öğretmenlerin sayısı 300.000 civarında. Mühendisler, veterinerler, sağlık çalışanları, iktisat, kamu, gazetecilik bölümleri vb. normal bir insan aklıyla baktığınızda bir ülke neden kendi yetiştirdiği insan kaynaklarından yararlanmaz? diye düşünebiliriz. Ama kapitalistler sadece karlarını ve kendilerini düşünürler. İşsizler bu şartlarda nasıl olursa olsun iş bulunca daha ucuza, güvencesiz bir şekilde çalışmak zorunda kalıyorlar. Hatta iş bulunca buna şükrediyorlar. Bu durum iş birlikçi Türkiye kapitalizminin iş ve emek süreçleri açısından çalışanları getirdiği noktadır. İş birlikçi sermaye grupları bu dönem sermaye olarak merkezileşip yoğunlaştıkları bir dönem yaşıyorlar. Yani para para para diyorlar. Çalışanlar açısından ise, işsizliğin, yoksulluğun arttığı, her türlü kayıpların yaşandığı, barbarlığın arttığı bir dönem.
İşçi örgütleri, sendikalar bu döneme cevap veremiyorlar. Sendikalar politika üretme, strateji ve mücadele hattı anlamında, henüz bu yapılanalara cevap verebilmiş değil, sendikalar her gün üye kaybediyor, örgütlenme şartları zorlaşıyor, iş yasalarıyla kıskaca alınıyor, sendika yöneticileri ise henüz var olanı korumaya çalışıyorlar. Sendikalar hızla yeniden işçi örgütleri olmalı, yeni bir siyaset, örgütlenme ve mücadele hattı geliştirmeleri gerekir. Bu dönem işçi örgütleri gibi davranmayan sendikaların tarihe gömüldükleri bir dönem olacak. Bu döneme cevap veren, mücadele eden sendikalar ise başka bir yaşamı işçiler açısından örecekler.