NEYİ KUTLADIK?
Kutlama sözü, mutlu bir olay üzerine sevinçlerin paylaşıldığı eylemlerin bütününe denir. Bu çerçeveden baktığımda, Kadınlar Günü kutlamalarında büyük bir çelişki var..
Her işimizde olduğu gibi, bu günü de, laf olsun, prosedür yerine getirilsin mantığı ile geçiştirdiğimizden hiç kuşkum yok.
Bütün bu çelişkilerden, samimiyetsizliklerden midir nedir, 8 Mart Kadınlar Günü yaklaştıkça biraz gerilir, tuhaf bir isteksizlikle karışık öfke duyarım. Hiç kimse bana ‘kadınım’ diye çiçek, böcek versin, istemem. Hatta mümkünse o gün görünmez olmak isterim.
Neyi kutladığımızı bir türlü anlayamam, çünkü. “Siz kadın olarak dünyaya geldiniz, siz olmadığınız zaman, biz bu dünyada bir hiçiz. Hayatımızdaki bütün geri hizmetleri yapıyorsunuz, önümüzü açıyorsunuz, eş ve anne olarak kendinizden çok bizler için yaşıyorsunuz. Sevgili olarak, sizinle birlikte ömrümüzün en güzel en eğlenceli vakitlerini geçiriyoruz. İyi ki hayatımıza kadın olarak girdiniz, yarım kalmışlıklarımızı tamamladınız. Kadınlar gününde, hem bu dünyada bizi yalnız bırakmadığınız için teşekkür ediyoruz, hem de size kötü davrandığımız için özür diliyoruz” mu diyorlar. Hiç sanmam. Eğer öyle olsaydı ben de, hemen 9 Martı Erkekler Günü ilan eder, benzer cümlelerle onlara övgüler dizerdim.
Neyi kutladığımızı anlamıyorum dedim ya, bence kutlayanlar da neyi kutladığını bilmiyorlar. Kadın denince anne geliyor, akıllara. Zaten kadında gerçek değerini sadece anne olarak buluyor. Hal böyle olunca, Kadınlar Gününde, kadınlar üzerine atılan nutuklar da daha çok annelik üzerinden oluyor. Aynen cumhurbaşkanımız gibi erkeklerin çoğu da kadınların değerini annelik üzerinden açıklıyor. Oysa annelik, kadının sadece bir yönüdür.
Ayrıca, Allah’ın taktiriyle, hayatının hiçbir döneminde anne olamayan, olamayacak kadınlar var. Bu kadınların değeri nedir? Cennet bu kadınlar için ne yana düşer?
Kadına yalnızca annelik rolüyle yaklaşım, benim erkekleri sadece ‘baba’ rolüyle tanımam, onun dışındaki kimliklerini görmezden gelmem gibi bir yadsımadır.
Her neyse, aslında ben erkeklere de çok acıyan bir kadınım. Hatta bazen kadınlardan daha çok acırım. Doğuşlarından ölümlerine kadar zihinsel olarak çok az gelişim gösteriyorlar. Bu yüzden çocuklukları nasılsa, aşağı yukarı yetişkinlikleri de öyle oluyor. Basit bir hayat anlayışları var, kendinden güçsüzlere “ kodum mu oturturum” mantığı, kendinden güçlülere “buyurun efendim” ilkesiyle hareket ediyorlar. Bu yüzden hem çok cesurlar hem de çok korkak. Hem kendilerine çok güveniyormuş gibi duruyorlar hem de çok güvensiz. Dıştan sapasağlam, içten çok kırılgan ve öfkeli… Bazen kadınlar olmasa ömürleri kısacık olacakmış gibi geliyor, bana.
Elbette tüm erkek ve kadınlar aynı değildir. Kadının kıymetini bilen erkekler olduğu gibi, kocasına eziyet eden kadınlar da var. Ayrıca, kadınların içinde bulunduğu koşullarda, biz kadınların payını da unutmamak gerekir.
Bana göre Kadınlar Gününde kutlanacak bir şey yok. Olacaksa, öldürülen, evinde, işinde, sokakta şiddet gören, sömürülen kadınları “anma günü” olmalı. Belki bu şekilde gün, daha anlamlı ve samimi olurdu.