KÖTÜ MODELDEN İYİ MODEL ÇIKAR MI? NEDEN OLMASIN…
Son yıllarda özellikle de, son günlerde Türkiye, heyecan verici sosyolojik bir laboratuvara dönüştü. Denekler de topyekun bu ülkenin büyükleri. Siyasetçilerden başlamak üzere, yöneticiler, emir eri memurlar, öğretmenler, müdürler, anneler, babalar…Laboratuvar birimleri ise hükümet, meclis, bütün resmi ve gayri resmi kurumlar, sokaklar, alışveriş merkezleri, okullar,evler… Bilumum tüm sosyal mekanlar.
Sosyologlar ve siyaset bilimciler bu işten bayağı bir malzeme toplayabilirler diyorum ben ve içimden keşke bu dönemde bir sosyolog veya siyaset bilimci olsaydım diye geçiriyorum. Eğlenceli olurdu herhalde. Zor ve karmaşık birçok problemi çözebilmenin veya çözmeye uğraşmanın müthiş keyfi. Yaşadığımız bu günlerin tadına, ancak onlar varabilirler.
Düşünebiliyor musunuz, inandığınız bütün değerler, öğretiler bir toplumun kafasında tepetaklak olmuş. Bedenlerimiz sapasağlam duruyor, dışarıdan hiçbir şey gözükmüyor ama zihinlerimiz karmakarışık ve karanlık, kalplerimiz ise acı içinde. Çoğumuz, insani değerler açısından nasıl davranacağımızı, nasıl tavır takınacağını kestiremediği için ruhen savrulmuş durumdayız. Siyasete güven sıfır, yasalarda hukuka, vicdanlarda adalete inanç bitmiş. Okullar da dahil tüm kurumlar günü geçiştirme derdinde. Medya-siyaset ilişkisi hakikaten akıllara ziyan boyutta...Ne bileyim, say say bitmiyor işte.
Görünen o ki, biz büyüklerden çocuklara ve gençlere epeyce zarar var ama fayda yok. Bari çocuklar ve gençler,diyorum, kendi geleceğini kurtarmak adına, bu yaşananları fırsata çevirse nasıl olur, acaba?
Çocuklar küçük diye bir şeyden anlamaz sanıyorsanız, yanılırsınız. 70’li yıllarda henüz çocuk olmama rağmen, o dönemin bende bıraktığı çok izler vardı. O vakitler kendime sorduğum ama bir türlü bulamadığım soruların cevabını büyüdükten sonra buldum. Yani büyüyüp de cevabını bulana kadar o soruları hiç unutamadım.
Biliyorsunuz, sosyal bilimlerde deneyin en önemli argümanı ,uzun süreli gözlemlerdir.Keşke, diyorum gençler, hiçbir şeye karışmadan bu dönemi büyüklerini gözlemleyerek mi geçirseler? Hani trajikomik bir tiyatro izler gibi. Yaşananları izledikçe kimi yerde alaylı alaylı gülümseseler, kimi yerinde Türkiye için ağlasalar. Tiyatronun adını da kendileri koysa. Mesela “Ben Varken Sen Kimsin Demokrasisi” ya da “ Ben Ne dersem O Olur İleri Hukuku” türünden.
Yani, diyorum ki Ruhi Su’nun dediği gibi gençler, insan olma suçu işleseler, suçların en güzelini ve bu suçu ömür boyu devam ettirseler. Ne çok ihtiyacımız var değil mi?
Dünyadaki bütün eğitim sistemlerinde iyi modellerle, çocukların ve gençlerin beklenen doğru davranışa ve anlayışa sahip olacağı düşünülür. Çok da doğrudur ancak bana göre çok kötü örneklerin de bazen çocuklar ve gençler üzerinde çok sağlam ve iyi etkiler doğuracağını düşünüyorum. Örneğin, küfürbaz ve şiddet uygulayan bir babanın oğlunun küfürden ve şiddetten nefret etmesi gibi.
Meğer güzel modeller sunamıyoruz çocuklarımıza, ne yapalım bizde kötüden medet umarak yeni bir eğitim anlayışı geliştirebiliriz. Hatta dünyada tek olacağı için böyle bir sistemin patentini bile alabiliriz. Şöyle ki; önlerine kötüyü,çirkini,kaba olanları süreriz- son yıllarda olduğu gibi- onlardan da bunların zıttı olan iyiyi ,doğruyu, zarif olanı yapmalarını isteriz.Gerçi bu durumda da değerlendirme ve puanlamada sorunları çıkar ama olsun ,o kadar kusur kadı kızında da olurmuş.
Şaka bir tarafa, gerçekten gençlerimizin bu dönemden bir çok ders çıkarmasını isterim. Sahiden, insan değeri nedir, demokrasi, hukuk, adalet, dürüstlük, saygı nedir; kötü örneklerden görerek, öğrensin isterim. Çünkü artık iyi örnekleri görerek doğruyu yakalama şansı ne yazık ki yok gibi gözüküyor. Var olan dürüst bireylerin sesi de, gücün estirdiği hortumun içerisinde yıkılıp yok olup gidiyor.