Gezi’den Kazdağları’na !..
Öylesi bir dönemden geçiyoruz ki, ülkeyi yönetenlerin üretim yerine tüketime endeksli bir ekonomiyi tercih etmesi sonucu 39 yıl önce başlattıkları özelleştirme adımlarında gelinen nokta 'elde avuçta ne varsa satma' ve taşı, toprağı, suyu 'talan etme" tercihidir.
Kazdağları özelinde yeniden gündeme gelen bu talan politikası ve doğa katliamı yeni değildir.
Bu politikaya karşı yürütülen direnişlerin de tarihi eskidir. Yeni direnişte ise daha bir kitlesellik ve yaratıcılık görünüyor. Ne de olsa Gezi pratiği insanımıza çok şey öğretti.
Çanakkale merkeze bağlı Kirazlı köyü Balaban mevkiinde madencilik faaliyetlerine karşı çıkan çevreciler, ‘Büyük Su ve Vicdan Nöbeti Buluşması adıyla direniş başlattı. Ve bu direniş olanca kararlılıkla sürdürülüyor.
İlk adımları Balaban’dan 2 kilometre yürüyüşle dile getiren çevreciler maden sahasına girerek altın aranmasına tepki gösterdi. Kanadalı altın madeni şirketince yürütülen maden arama faaliyetlerine tepki için bölge sakinleri ve çevrecilerin başlattığı nöbet, çeşitli biçimlerde sürdürülürken, çevre il ve ilçelerden de bölgeye gelen çevreciler bir Kanadalı şirket tarafından ağaçların kesildiğini, altın arama faaliyetlerinde kullanılacak siyanürün kentin içme suyu kaynağı olan Atikhisar Barajı’na karışacağı iddialarının arkasında duruyor.
Bu tezler, iddia olmaktan öteye, ilgili meslek kuruluşlarınca bilimsel raporlar halinde de tescillenmiş durumda.
‘Büyük Su ve Vicdan Nöbeti Buluşması’na katılanlar, maden sahası içine fidan dikip meseley6e dikkat çekmek istedi. O nöbete katılanlar, bunda, önemli ölçüde de başarılı oldu. Bunun sonucunda, ‘Su ve Vicdan Nöbeti, Kirazlı Balaban mevkiinde dönüşümlü kalabalıklar tarafından sürdürülüyor.
Bu direnişe, Kaz Dağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği, Ayvalık Tabiat Platformu ve Edremit Kent Konseyi gibi yörenin ve yakınındaki yörelerin yerel sivil yapılanmaları da destek verip, maden arama adı altında bölgede yaşanan tahribatın kayıt altına alınmasını sağlıyor.
Ve, kadınlarımız…
Altın ve gümüş maden sahası için bölgede yaklaşık 200 bin ağaç kesilmesine tepki gösterenlere, yöreden Evciler Köyü’nün kadınları da, ‘’çocuklarımız için mücadeleye devam. Ne pahasına olursa olsun Kaz Dağları’na maden yaptırmamak için elimizden geleni yapacağız’’ sözleriyle katılıp desteği artırıyor.
Maden şantiyesi önüne gelerek buradan içeriye seslenen kadınlardan biri, “Ben kaç senelerden beri Tayyip’e oy verdim. Neden verdim acaba ? Burada insanları yok etsin diye mi verdim ? Kim sattıysa, sattığı gibi geri alsın’’ sözleriyle tepkisini dile getirirken, aslında ülke halkının 17 yıldır nasıl kandırıldığının somut ifadesini de kamuoyu ile paylaşmış oluyor.
Gezi’den bu yana, yani 2013 31 Mayıs’ından beri doğayı ve kolektif biçimde yaratılan toplumsal değerleri talan etmeye and içmiş bir Saray-AKP-MHP ittifakı ile karşı karşıya olanlar, daha çok bedel ödemeye zorlanıyorlar.
İktidar karşıtı her duruş, ‘terörle ilişkilendirilmiş kimlikler’’ yaratılarak devre dışı bırakılmaya çalışılıyor. Bu hamle, iktidarın halen GEZİ SENDROMU’ndan çıkamadığını gösteriyor.
Kazdağları ve doğaya sahip çıkılacak benzer eylemliliklerin toplumda yeniden yaratacağına kesin gözüyle bakılan isyan duygusunu ne şekilde olursa olsun bastırmaktan başka yol düşünmeyen iktidar bloku, toprağın üzerinde satacak yer kalmayınca toprağın altını satışa yönelik hamlelerini hızlandırıyor.
Malum, giderek yok olan mali kaynaklar yerine yenileri oluşturulamazsa, iktidar olanaklarından nemalanarak ayakta tutulan ittifakın dağılması kaçınılmazdır. O nedenle, toprağın üstünde ya da altında, havada ya da suda ne varsa satılmaya devam edilecek.
Tabi, dur denilmezse…
Sonuç olarak, Kaz Dağları’ndaki Su ve Vicdan Nöbeti Koordinasyonu’ndan gelen açıklamaya kulak verelim…
‘’Alamos Gold ve taşeronu Doğu Biga Madenciliğin Kaz Dağları’nda yürütmekte olduğu siyanürle ayrıştırma yöntemi ile yapılan metalik madencilik faaliyetlerinin son bulması için buradayız. Bununla birlikte diğer bölgelerinde yapılan ya da yapılması planlanan doğa düşmanı projelerin gerçekleşmesini engellemek için direnişi sürdürüyoruz. Nöbet sayesinde şirketlerin yaptığı ağaç katliamı büyük ölçüde yavaşlatıldı ve çok sayıda ağacın kesilmesi geciktirildi. Nöbetin sona ermesi halinde Kaz Dağları’ndaki ağaç katliamı hızlanacak. Kaz Dağları kurtulursa, Cerattepe ve Salda kurtulur. Kuzey Ormanları ve Murat Dağı kurtulur. Munzur ve Hasankeyf kurtulur. Istrancalar ve Alakır kurtulur. ODTÜ Kavaklık ve Fatsa kurtulur. Kaz Dağları sincaplarını gözeteceğiz. Kozalakları paylaşacağız. Sularımızın ve doğamızın zehirlenmesine, tarihi ve kültürel miraslarımızın yok edilmesine karşı duracağız.’’
Bu mücadelenin başarıya ulaşması için Türkiye’nin ve dünyanın her yerinde çadırlar kurarak ses vermek, sosyal medyada #HerYerKazdağları paylaşımları yaparak mücadeleyi büyütmek gerek.
Var mısınız ?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.