GAYDIRI GUBBAK İŞLER
Cemile gaydırı gubbak olunca, köyün köyün kızları Cemile’ye özendiler. Cemile meşeli yolları seçti ama Hasan Dayı’nın kızı Kezban otobanları seçince başına gelmedik otomobil kalmadı…
Olanları özentiyle seyreden kahveci Salih’in kızı Aysun, Gök Durmuş’un Bekir’e kaçmakta gecikmedi… Kaçan kaçana!.. Kime ne bu olanlardan diyeceğiz demesine de kahveci Salih’in kızı Aysun, Gök Durmuş’un Bekir’e kaçarken anasının altınlarını çalarak kaçmış… Karakol ne yapsın… Altınlar ananın, hırsız kızı… Zavallı ana karakolun sözünü dinlemiş. Unut gitsin… Allah kızını mutlu etsin…
Baba kahveci Salih yeni altınlar biriktirmek için çay satmayı devam eder dururmuş…
Bu öykü hiç birimize yabancı değil; değil mi? Kaçan kaçana… Çalan çalana…
Öyküdeki ananın hırsızı kızı, ya bizlerin hırsızı, hırsızları kim veya kimler?
Çoğumuz hırsızlarımızı biliriz de, ya söylemekten ya da yakalamaktan korkarız… Neden mi? Sorunun yanıtını bulduğumuz zaman, bütün sorun “neden”lerin, nedenini bulabilmek…
Baklava çalanın, para çalanın nedenlerini anlayabiliyorum da sanatsal ürünleri çalanların nedenlerini anlayamıyorum.
Kendini şair, yayıncı zanneden üretim kabızı insancıklar, -utanmadan- benim tırnaklarımla, yüreğimle, alınterimle ortaya çıkarttığım, binlerle paylaştığım ürünlerimi sahiplenip altına imzalarını atıyorlar… ayıp yahu!.. İnsanlarda biraz utanmak, sıkılmak diye bir duygu olur…
Benim çıktığım yolculuklarda umut vardı… Yürek vardı… Adamlık vardı…
Bu saydıklarım bir insanda yoksa, benim çıktığım yolculuklara sakın çıkmasınlar… Bu yolculuklar boğar onları…
Ben üretmeye, bazıları çalmaya devam edecekler… Biliyorum…
Ananın hırsızı kızı.
Benim hırsızım kim?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.