EY ESKİHİSAR
2001 yılında Gebze ile tanıştım. Artık Gebze’de öğretmenlik yapan, eğitim işiyle uğraşan biriydim.
Eğer şair ruhla dünyaya bakıyorsanız, gittiğiniz her şehirde yeni başlangıçlar sancılı olur… İç dünyanızda ki yaşanmışları, yaşanacakları anlamaya, sormaya, sorgulamaya başlarsınız. Bunun adını ister kendinle hesaplaşma de, istersen yaşanan acıların,deneyimlerin yalanla – gerçeğin zıtlaşma noktasında, buluşmasındaki kavga da… Göreceksin değişen bir şey olmayacak… Evrenin diyaletik kaçınılmazlığı sonuçların değişmeyeceğini önümüze koyacaktır.
Doğanın nedenler, niçinler, nasılları yoktur. Şiir tadında, şiir çıplaklığında sever insanız…
Evimin penceresinin dışındaki tren seslerinin özlemlerimi sarhoş ettiği gecelerde yürür, yürür… Gebze’nin yaşama açılan kapısı Eskihisar’da yaşamanın anlamını kavramaya başlardım.
İçinizden kaç kişi, İstasyon ile Eskihisar arasının kaç cigara içimi, kaç türkülük, kaç şiirin sözcüklere hamile kaldığını, ağız dolusu sövmelerin sayısını, kaç itle boğuşacağını bilir…
Bana sorun hepsini ezbere bilirim. Gebze’de tanıştığım ilk insan balıkların öldüğünü söyledi. Ben inanmadım.
Ben bu kentin denizinde hala balıklar görüyorum. Asi balıklar… tüm ağları delen, yırtan şair balıklar…
Şiir vurgunluğunu salmış senin gecelerine, ne halt edeceksin Eskihisar bilmem?
Eskihisar ben denizine tükürenlerden değilim… Anlat bana kendini… Seninle vurgunsuz geceler yaşamak istiyorum.
Bizlere kızdığını biliyorum Eskihisar… Özür dilerim senden… Hiç suçum yok… Bunu bildiğin halde konuşmuyorsun… Sus bakalım…
Osman Hamdi’nin mezarına kırmızı güller dikmek istiyorum. Ey Eskihisar bir gül fidanın da mı yok?..
Bana bir gül vermedin ama, Osman Hamdi’ye bir gül çok mu?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.