Don Carlo Ancelotti
Geçen haftaki futbol şöleni kaldığı yerden devam etti. Real Madrid ilk maçında 4-3 yenildiği rakibini evinde 3-1’le geçti. Yarı final mücadelesinin 2. ayağında ilk maç gibi bol aksiyonlu, bol hikayeli, keyif ve heyecan faktörünün ön planda olduğu gerçek bir futbol maçı seyrettik. Öve öve bitiremeyeceğimiz bu müthiş karşılaşmayı gelin birlikte incelemeye başlayalım. İlk olarak Real Madrid’den başlamak gerekirse İspanyol ekibi, bu maça hafta sonu garantilemiş olduğu La Liga şampiyonluğunun verdiği özgüvenle geldi. Bu özgüven Real’in oyun felsefesine de yansıdı. Mücadelenin en başından itibaren kontrollü ve bir ayağı her zaman frende olan bir takım izledik. Bunun sebeplerinden birisi ilk maçın sonucuydu. Farkın sadece bir gol olması Real adına umutlarının hep var olduğu anlamına geliyordu ve bir farkla alacakları galibiyet maçı uzatmaya götürecekti. Nitekim Real Madrid, ilk yarı Benzema’nın girmiş olduğu pozisyonlar dışında pek de varlık gösteremedi. Bununla birlikte kalesinde de tehlikeli sayılabilecek 1-2 pozisyondan fazlasını görmedi. Manchester City tarafı ise mücadeleye üstünlüğün vermiş olduğu psikolojiyle hazırlanmamıştı. Daha çok gole ihtiyacı olan tarafmış gibi hareket ettiler. Gerek pas trafikleri gerekse De Bruyne’nin 3.bölgede etkin kalmaya çalışması City’nin her zaman diken üstünde olduğunun belirtisiydi. Tabii ki Real Madrid’in “winner” kimliği bu durumun en büyük sebeplerinden birisiydi. Ne kadar etkin olmaya çalışsalar da ilk yarıda futbol Real Madrid’in istediği gibi oynandı. Dolasıyla pek de tehlikeli pozisyona giremeden ilk yarıyı tamamladılar.
İkinci yarı Vinicius’un girdiği net gol pozisyonuyla başladı. Vinicius bu yarı biraz daha inisiyatif alarak final ibresini Real Madrid tarafına yaklaştırmaya başladı. Fakat dakika 72 de İlkay’ın kilit pası sonrası Mahrez’in enfes tek vuruşuyla Manchester City 1-0 öne geçti. Neredeyse hepimiz Mahrez’in golü sonrası turu çoktan Manchester City cehpesine vermiştik ve yine birçoğumuzun aklında ikinci yarının 10. saniyesinde kaçan pozisyonda kalmıştı. İşte bu gol maçın tüm seyrini, her iki tarafında oyun felsefesini derinden etkilemekle kalmayıp yeni bir hikayenin yazılmasına neden olmuştu. Real Madrid de kontrollü oyun yerini panik ve endişeye bıraktı. Evet, takım paniklemişti fakat Don Carlo gayet kendinden emin, sakin bir şekilde oyuna ince dokunuşlar yapmaya başladı. Zaten 68 de Rodrygo-Kross değişikliğiyle orta sahadan bir eksilen Madrid de gol sonrası yapılan değişikliklerle birlikte sahada, orta saha orjinli bir futbolcu kaldı ve bu durumda Madrid orta sahasının kolay geçilmesine sebep oldu. Maçın 2. kırılma noktası ise orta sahaların kolayca geçildiği bölümde, Grealish’in soldan getirip vurduğu topun Mendy tarafından çizgiden çıkarıldığı pozisyondu. Dakikalar 89’u gösterdiğinde tam da Real Madrid adına Şampiyonlar Ligi macerasının sonuna gelindiği düşüncesi kafada oluşmuşken sahneye hiç de tahmin edemeyeceğimiz bir isim “Rodrygo” çıktı. 90 da atılan bu golle skor 1-1 olmuştu ve Madrid’in bulacağı bir gol maçı uzatmalara götürecekti. Mücadelenin bu golden sonraki kısmı her birimiz için illüzyon gösterisinden ibaretti. İllüzyon çerçevesinde başrolde yine Rodrygo vardı. 90+1 de Asensio’nun kafayla ufak dokunuşunu güzel bir kafa vuruşuyla gole çevirdi Rodrygo. Böylece eşleşmeyi uzatmalara götürdü.
Uzatmalara gelindiğinde ise hem Madrid hem Manchester tarafından çok dağınık bir oyun izledik. İlk olarak Manchester cephesinden bakacak olursak Pep Guardiola’nın maç öncesi korktuğu başına geldi. Uzatmalarda takımının ve kendisinin şok olduğu çok belliydi. Taktiksel anlamda ve pozisyon zenginliği açısından neredeyse hiçbir şey üretemediler. Nitekim bu durum 95 de Benzema’nın penaltı golüyle daha da baş gösterdi. Real bu bölümde ayakları yere sağlam basan taraftı. Avantajı da kaptıkları anda Manchester City’nin Paris bileti çoktan yanmış oldu. Kısacası Santiago Bernabeu’nun itici gücü, Don Carlo’nun rahatlığı Real Madrid’e Paris biletini kazandıran ana faktörlerdi. 28 Mayıs akşamı ise bizleri nefis bir final bekliyor: LİVERPOOL FC- REAL MADRİD CF
*Bu yazının yazımında bana yardımcı olan Berke Onurlu Hoca’ma teşekkürü bir borç bilirim. Yolculuğum sırasında vermiş olduğu emeği görmezden gelinmeyecektir.