Ders almışa benzemiyoruz
Bölgemiz, ülkemiz ve dünya Mart ayı başından beri Covid-19 hastalığına neden olan öldürücü nitelikteki Coronavirüs salgını ile mücadele ediyor.
Bu ifade yanlış anlaşılmasın lütfen. Mücadeleyi sağlıkçılar ve 65 yaş üzeri yurttaşlar veriyor. Gerisi, tehlikenin halen farkında değil.
Bu konuda referans değerlendirmeleri olan Bilim Kurulu Üyesi ve Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Ceyhan'ın uyarıları çok önemli. Değerli hocam, 'Sokağa çıkma yasağı olmadı, bari bu 6 maddeyi yapalım' diyor.
Birinci dalga henüz bitmemişken kurban bayramı ve tatil dönemi olması dolayısıyla artan vaka sayısı hazır geniş kitle de yeniden endişe yaratmışken, hocamın sözlerine kulak verelim.
Diyor ki ;
"28 gün sokağa çıkma yasağı yapmalıydık, olmadı. Bari, hayati öneme sahip 6 maddeye dikkat edelim."
İşte, önerdiği o maddeler...
1-Kademeli mesaiye geçilmeli.
2-Taziye ve düğünlere sayı sınırı koyulmalı.
3-Şehirlerarası seyahatlerde kontrol artırılmalı. İmzalı taahhüt alınmalı.
4-Tarama testi ile vakalar yakalanamıyor. Şu anda 200 bin aktif vaka var. En azından sağlıkçılar, garsonlar ve hizmetliler taranmalı.
5-ileri yaştakiler için (65 yaş üstü) güvenli yürüyüş alanları ayarlanmalı.
6-Ulaşamadığımız bir grup var. Sorumsuzca davranıyor. Maske takmayanlar grubu. Bunlara ulaşmak için Diyanet, muhtarlar, öğretmenler devreye sokulmalı. Bu insanlara maske mesafe eğitimi ve uyarısı yapmalı. Kamu spotları ile bu grup uyarılmalı.
Bu öneriler paketi, normalleşme adımlarının ardından vaka sayılarının turizm bölgelerindeki yoğunluk, taziye, düğün gibi ortamlarda sosyal mesafe kurallarının ihmal edilmesi ve Kurban Bayramı etkisiyle binin üzerine çıkması dolayısıyla çok kıymetli ve önemli.
Bütün bilim insanları bu ve benzeri öneriler etrafında toplanıp "Daha fazla ne yapılmalı ki, halk sağlığı korunabilsin" diye düşünürken, sağlık personeli ölüm riski yüksek olmasına rağmen mücadeleden vazgeçmezken, bireyler olarak üzerimize düşenin daha fazlasını özenle yapmalıyız.
Aksi halde;
Yetkili ağızların da dillendirdiği üzere tablonun böyle seyretmesi halinde ülke ve toplum olarak yasaklar ya da kısıtlamalarla yaşamaya zorlanacağız.
Bu zorlamanın ucu "yasakları kanıksamaya" kadar gider ki, bu da demokratik toplum geleneklerini kaybetme sonicunu doğurur. Sonrasında da, hiç kimse herhangi bir özgürlükten söz edemez. Dış dünyaya "demokratik bir ülkeyiz" mesajı verilir ama içe kapanık, hak aramanın neredeyse olanaksız hale geldiği yeni bir toplum yapısı inşa edilir.
Bugünkü tavrı sürdürerek bunu mu inşa edeceğiz ?
Böyle giderse yasaklar geri gelir' diyenleri haklı çıkarmak zorunda mıyız ?
"24 saatte şu kadar kişi hayatını kaybetti, yeni vaka sayısı ise şu kadar oldu" türü açıklamaları duymayı sürdürmekle çağdaş, demokratik ve laik toplumlar mevcut inşası ayakta tutulamaz.
Yazık değil mi yüz yıllık mücadeleye ?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.