Fatoş Özut Kırtay

Fatoş Özut Kırtay

Bu hafta ne yazsam?

Bu hafta ne yazsam?


Yerel gazetelerde köşe yazısı yazan her yazarın en büyük sorunu budur.
Konu bulamamak değil esasında sıkıntı...
Yazacak konuların çokluğunda...
Hafta içi o kadar çok birikiyor ki gözlemlerimden çıkardığım olaylar, konular
yazayım diye oturduğumda hepsi başıma üşüşüyor adeta.
Beni yaz! 
Hayır! Ondan önce ben vardım sırada...
Hani beni yazacaktın?
Kararsızlık, en kötü karardan daha iyidir gibi bir söylem vardır.
Kim demişse doğru demiş.
Torba yasa açıldı, bir sürü yasacıklarımız oldu, onları mı yazsam?
Yok, hiç sinirlenecek havamda değilim.
Hem, yazdık da ne oldu  ki zaten, NATO kafa-NATO mermer.
Kendin söyle, kendin dinle tınlayan yok.
IŞİD, Kobanê, memleketteki işsizlik oranı, boşta gezen üniversiteli gençler,
açlık sınırı, kadına uygulanan şiddet hepsi tırışkadan konular!
Şöyle popüler kültüre hizmet eden, fan-fini-fon yazacaksın ki okunasın aga...
O da bende yok, boş mu kalsın köşe?
Değişiklik olsun dedim, Google teyzeye sordum.
Bugün ne yazayım? Diye.
Karşıma rahmetli Uğur Mumcu'nun yazısı çıktı aynı başlıklı.
Engin öngörüsüyle bugünlere ve hatta gelecek o günlere bile hitap edecek bir yazı...
Sizinle paylaşmak istedim, sürç-i lisanım af fola!
 
KIR ÇİÇEKLERİ…
"Bugün daktilomun başında yıllardan beri ilk kez, ne yazacağımı düşünerek dakikalarca durdum. Elim bir türlü tuşlara varmadı.
- Ne yazayım bugün?
İnsan, içindeki sıkıntılarla boğuştu mu sözcükler, bir dönme dolap gibi beyninizde döner durur. Öyle ki, sözcükleri beyninizden, yüreğinizden ve dilinizden çekip, daktilo şeridine vuramaz, ak kâğıt üzerine siyah harfleri, siyah sözcükleri dizemez, noktaları, virgülleri koyamazsınız...
Çünkü, sözcüklerin kendi dünyaları vardır; bu dünyalar, güneş çevresinde dönen küreler gibi beynimizde, vicdanımızda, yüreğimizde döner dururlar...
Sözcükler, gün olur, uzanamadığımız yıldızlar kadar uzak, gün olur, hoyratça ezip, geçtiğimiz kır çiçekleri gibi, bizlere yakın olurlar. Ve biz çoğu kez bu uzaklığı da, bu yakınlığı da ölçüp biçemeyiz.
Ve sözcükler, yüreklerimizde, vicdanlarımızda, beyinlerimizde ve de atar damarlarımızda döner, dururlar...
Bugün hiç yazı yazmasam diyorum, gitsem bir dağ başına, gitsem, kır çiçekleri toplasam, bunları bir demet yapsam; desem ki, bu çiçeğin adı, "Erdem", bunun "Onur", bunun "İnanç"...
- Ne yazayım bugün?
Çevrenize şöyle bir bakın; bir bakın akıp geçen olaylara, bir bakın tanık olduğunuz ya da duyduğunuz olaylara bakın. Kimi zaman, onur çiçekleri ile inanç çiçekleri ile bezenmiş insanlarla karşılaşırsınız. Kimi zaman da bin bir yalanın belini bükmüş, yolsuzlukların saçaklarına tutunup sirk cambazları gibi sıçrayıp durmuş insan müsveddeleri ile...
Ve hep onlar kazanmış; hep onlar günlerini gün etmiş. Para mı? Onlarda... Pul mu? Onlarda... Hep, bir elleri balda, bir elleri yağda, öyle yaşamışlar. Kaplumbağa gibi, bin bir yalanın sığdığı başlarını gerekince kalın kabuklarının içine çekerek, yılan gibi kıvrılarak, bukalemun gibi kondukları, yerleştikleri yere uyarak yaşamışlardır.
- Ne yazsam bugün?
Eski dosyaları mı çıkarsam? Hayır çıkarmayacağım!.. Geçmiş olaylarından vicdan muhasebelerine sayfalar mı açsam? Hayır, açmayacağım! Düne, önceki güne, daha öncesine mi uzansam? Hayır uzanmayacağım!...
- Ne yazsam bugün?
Canım bir dağ başında kır çiçekleri toplamak istiyor. Kıbrıs'tan kopup gelen ılık güney rüzgârları ile Ege'nin güneşli sabahlarından kaçamak gelen ışıklarla, ülkemin dört bir yanından toplayacağım kır çiçeklerini bir vazoya yerleştirip, "işte" desem, işte yıllarca yazmak isteyip de yazamadığım bunlar, işte bunlar.
Çiçekler yan yana, çiçekler aynı topraktan gelme ve aynı suyun içinde; biri "İnanç", biri "Erdem", biri "Onur"...
- Bugün ne yazsam, ne yazsam acaba?
Daktilomun başında yıllardan beri ilk kez yazacağım yazının soru işaretine takılıp dakikalarca düşünüp duruyorum. Sözcükleri, daktilonun tuşlarından kara şeride bir türlü çarpamıyorum. Yanıma oğlum "Özgür" geliyor. "Ne düşünüyorsun baba?" diyor. Sonra ekliyor:
- Beni yaz baba, beni yaz, benim adımı yaz baba, benim adımı yaz, benden söz et baba, benden söz et... Duruyorum, düşünüyorum, düşünüyorum, yine düşünüyorum...
Bir dağ başına gitsem, kır çiçekleri toplasam ve sonra, evet ve sonra... ve... ve... ve...
- Bugün ne yazsam?"
 

Bu yazı toplam 1238 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fatoş Özut Kırtay Arşivi

NESİL

18 Eylül 2024 Çarşamba 07:02