Anmak, direnmek ve çalışmayı istemek
Bugün, üç kelimeden oluşan ve aslında üç ana başlık halinde de ele alınabilecek düşüncelerimi paylaşacağım.
Önce anmak…
Çok sayıda dostumu akrabamı, arkadaşımı ve de yoldaşımı anar oldum son birkaç yıldır. Anmak, anılmak kadar olmasa da güzeldir.
Bugün anacağım kişi Gebze ve Kocaeli halkının yakından tanıdığı bir isim olacak. Sevgili ağabeyim Ertuğrul Kazancı’yı anacağım.
O’nu kısaca yeniden tanıyalım…
İlk tanışıklığım, İzmit Belediyesi’nde, babamın da yöneticilik yaptığı 1974-1978 arasındaki bürokratlık döneminde olmuştu. Sıkı bir Kemalist ve ulusalcı olan Kazancı, devrimlere, cumhuriyet değerlerine ölene kadar sahip çıkan kimliğiyle unutmadığım, unutamadığım isimler arasına girmiştir.
Aynı zamanda gazeteci kimliği de vardı. Cumhuriyet, Ulus, Aydınlık, Berfin Bahar, Teori, Değişim gazete ve dergilerinde yazıla yazdı. İlhan Selçuk’un önsözüyle “Kemalist Devrim Yolunda” adlı bir kitabı yayımlandı.
Kazancı, bunun yanı sıra yurdun çeşitli yörelerinde Türkçe öğretmenliği, Milli Eğitim İl Yöneticiliği ile Bakanlık Müşavirliği de yaptı. Kazancı, hukuk okuyup avukat olduktan sonra kayıtlı bulunduğu İstanbul Barosu’nda “Cumhuriyet Araştırmaları Merkezi” Başkanlığı yaptı. Kazancı 2001-2003 arası Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Kocaeli Şube Başkanlığı, 2003 sonrasında ise derneğin Genel Başkanlığını üstlendi.
Kemalist bir erkin devlet politikası olacağı hayali uğruna yaşamını adayan, Atatürkçü ideolojiyi düşünce odaklı gören, Ulus-Devlet kimliğini evrensel hümanist değerlerle dengede tutan bir model uğruna çaba harcayan Ertuğrul Kazancı’yı ölümünün 3. yılında mezarının başında ananların yanında olamadım, üzgünüm.
Mücadele yıllarına yakından tanıklık ettiğim sevgili ağabeyimin gözümün önünden gitmeyen hali ve kulağımda halen ses olan sözleri, son günlerini geçirdiği hastane yatağındaki konuşmalarımızda gizli.
Kemalist bir ulusalcı kimliğe rağmen devrimcilere ve devrimlere olan saygısı dolayısıyla her dönem iyi ilişki aldığımız, fikirlerimizi önemsediğini gizlemeyen tavrından mutlu olduğumuz sevgili ağabeyim, yitirilmiş değerlerimiz içinde önemli bir yere sahiptir.
Sıra direnmekte…
TOSB-TAYSAD Organize Sanayi Bölgesi'nde bir fabrikada çalışan, daha önce geçirdiği bir kazada omuz ve dirseğinde güç kaybı oluştuğu için yüzde 47 engelli olan Hasan Güneş, işten çıkarıldı. Hiçbir gerekçe gösterilmediğini belirtip, haksızlığa uğradığını öne süren Güneş, fabrika önünde 'Keyfi işten atılmaya karşı direniyorum' yazılı pankart açarak eylem yapıyor.
Bu sevgili dostumuzun yanına gidemedim belki ama aklım ve yüreğim kendisinin yanında. Çünkü, hak direnişine bir işçi sınıfı dostu olarak destek vermek asli görevlerimden biridir.
Ve, bir kadının ‘Çocuklarımı alabilmek için iş istiyorum’ çığlığı…
Bu ne acı bir haykırıştır. Bu haykırış hemen duyulmalıdır ve gereği yapılmalıdır. Ama, çok merak ediyorum kimler duyar ve hangi sürede adım atıp sorunu çözmeye yardımcı olur ?
Çayırova’da bulunan 49 yaşındaki Elif Polat, bakamadığı için devlet korumasına alınan 2 çocuğunu yanına almak için çalışacak bir iş arıyor.
Elif Polat, geçimini yaptığı el işlerini satarak sağlamaya çalışıyormuş. Evinin elektrik, su ve doğalgazı, faturaları ödeyemediği için kesikmiş. Tabi, bir de çocukları elinden alınmış
Bu kadar dram yetmez mi ?
Çocuklarına ve normal yaşama kavuşması için gereken bir iş böylesi bir insana çok görülebilir mi ?
Belki de, adının önüne ‘hayırsever’ sıfatını koyan birt ya da birkaç kişinin ilgilenmesi sonucu bir aile yeniden toparlanıp insanca yaşayabilecek.
İnsanlık ve yardımseverlik duygularımızın tükenmediği umudunu halen taşıyorum. İnanıyorum ki, bu duyguları henüz körelmemiş olan işadamı ve sanayiciler de vardır.
Görmek istiyorum…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.