ADAMIM!...
Bu aylarda çobanlık zordur “Kembos” dağı senin yaylalarında. Sis çöker erken inen akşamlarına. Çakal, kurt ulumaları, it ulumalarına karışır. Tek tüfek, mangal yürek, koyunları kaptırmadan güneşe yakın bir yerde, çıkındaki azık, son barutun ağlayan sözü olur.
Çoban deyip geçme adamım. Efeler gibi yüreği çatal, mermisi keskin, sözü sır dolu, ermişin dergahında kaya tuzu yalamayı becerebilmiş olmak gerek….
Kuru soğan, kuru ekmek edebiyatından öte; aç kalmayı becerebilmek, yarıcının canına ot tıkamasını bilmek gerek…
Az-buz sevdalarda gözyaşı dökecek, kıytırık yaralarda yataklara düşecek, çakal sesinden korkup kaçacak, yorulgan bedeninden utanacak, yiğidin sırrını ayan edecek, işine git adamım, sen çoban olamazsın….
“Kembos” senin yaylaların güzeldir biliyorum. Benim sana gebeliğim yoktur. Puşt pusularında yüzüme gülmeyi, iyilik sanıp, başıma vurma sakın. Açlığımı, yalnızlığımı giderdin ama, benim sevdalarımı anlayamadın. Sana vafasız demiyorum yere kayık bacaklarında takılı gözlerindeki hainliği yakaladım.
Sen bizim yaylalara düşme adamım. Bizim yaylalarımızda türkü bağırmayı beceremezsin! Sana yazık olur. Acemi sevdalarını sevda sanırsın.
Bizim yaylalarımızda sevdalara eşkıyalardan önce kar, tipi, ustalık basar geceleri….
Bilmem hangi yaylanın çözemezsin….
Sen bizim yaylalara düşme adamım. Entel salonlarda viskini yudumla… Briç oyna… Sen v briç; dam üstüne saksağan düşmüş, entel vale gülmekte… Maça papazı kendini adam sanmakta! Maça beyi zırha bürünmüş, sipsivri durmakta…
Canını kısma adamım. Bu oyun son tango değil elbette!..
Önce Ege zeybeği… Sonra adamım!...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.