ÖNCE SEN İYİ OL PODCAST SERİSİNİN İKİNCİ BÖLÜMÜ Ruh sağlığı konuşuldu
Sisteminde 200 binden fazla hekim ve uzman profili bulunan, hastalar ve sağlık araştırması yapan kullanıcılar ile sağlık profesyonellerini bir araya getiren Doktor Takvimi'nin Kadın Sağlığı Araştırması'nın bulgularından hareketle, Aposto iş birliğiyle hazırladığı “Önce Sen İyi Ol” podcast serisinin ikinci bölümü yayınlandı.
DoktorTakvimi uzmanlarından Psikiyatr Uzm. Dr. Dilek Yeşilbaş'ın konuk olduğu “Bir içimi döksem rahatlayacağım: Ruh sağlığı” başlıklı bölümde, stres, anksiyete ve depresyon gibi sağlık sorunları ve çözüm yolları konuşuldu.
“FİZİKSEL SAĞLIK SORUNLARI YAŞADIĞINDA ‘GÖRÜNMEYEN' KADIN, ‘GÖRÜNÜR' HÂLE GELİYOR”
Kadının çaresiz hissettiğinde, içinde bulunduğu durumdan çıkamayacağı gibi bir düşüncesi olduğunda bunu örtmeyi ve o durumla o şekilde baş etmeyi tercih etiğini söyleyen Psikiyatr Uzm. Dr. Dilek Yeşilbaş, “Türkiye'de erkeksiz doktora gitmeyen bir popülasyon da var. Fiziksel sağlık sorunları yaşadığı takdirde ‘görünmeyen' kadın, ‘görünür' hâle geliyor. Özellikle de bunun, kadın hastalıklarıyla ilgili yani rahim, yumurtalık, hormonal dengesizlik açısından ortaya çıktığı durumlarda… Poşet poşet dosyalarla, doktor doktor dolaşan insanların pek çoğu aslında psikiyatrik desteğe ihtiyacı olan insanlar. Ruh sağlığı konusunda çekingen olmanın bir nedeni de kültürel damgalanma. Yani, siz İstanbul'da rahatlıkla bir psikiyatriste, bir psikoterapiste gidebilirsiniz, mahallenizin de bundan hiç haberi olmayabilir ama örneğin Hakkari'de, herkesin birbirinden haberi oluyorsa ruhsal bir rahatsızlık için tedaviye başvurmak o kadar da kolay olmuyor” dedi.
“BEDEN DUYGULARI HİÇBİR ZAMAN ATLAMAZ”
İnsanların fiziksel bir semptom ortaya çıkana ve bir doktor ya da güvendikleri biri tarafından yönlendirilene kadar yaşadıklarının ruhsal bir rahatsızlık olduğunu kabul etmemeye meyilli olduklarını dile getiren Psikiyatr Uzm. Dr. Dilek Yeşilbaş, şunları dile getirdi: “Örneğin şeker hastalığı için dahiliyeye gidebiliyor ancak nervus vagus dediğimiz serseri sinir nedeniyle yaşadığı bir sorun kolay kolay ortaya çıkmıyor. En hassas organlarımız, bağırsaklarımız ve cildimiz. Neden? Beyinden aşağıya doğru etki eden nervus vagus'un dağılımı en çok buralarda. Duyguları hiçbir zaman atlamaz beden. Örneğin 0-6 yaş arası, sözlü ifadenin daha az olduğu dönemde çocuklar, yaşadıkları hisleri otonom sinir sistemi üzerinden fiziksel bedende sıkıştırır. Sonra bir gün baş edebileceği zaman açılmak üzere bedende kaydedilir bu duygular.”
“GERÇEK KENDİLİK VE SAHTE KENDİLİK ARASINDAKİ İNCE ÇİZGİ”
Ağır travmalar yaşayan kişilerde yönlendirmeye ihtiyaç duyulur diyen Psikiyatr Uzm. Dr. Dilek Yeşilbaş sözlerine şöyle devam etti: “Kişi, dışarıdan fark edilen ama içinde yaşarken görünmeyen bir çaresizlik içindedir. Bazen küçük bir tüyo, o sistemden çıkabileceğine dair bir ışık yakar. Bunun dışında doğrudan yönlendirme yapmayız. Sınırlar meselesi, bizi 'gerçek kendilik' dediğimiz sürece iter. Bir hocamız, 'Yaşadığımız bir gün ya da bir hafta için yıllarca çalışmaya değer. Çünkü o an, tüm renklerin netleştiği, sisin dağıldığı bir alandır' derdi. Sahte kendilik ise birilerine uyum sağlamak, hayır diyememek, herkesi memnun etmeye çalışmakla ortaya çıkar. Bu, bencil olmak anlamına gelmez. Önemli olan, davranışlarımızın arkasındaki motivasyon ve duygudur. Çaresizlikle yapılan bir eylem, bir gün mutlaka öfke olarak geri döner. Ancak içten gelen bir coşkuyla yapılan iyilik farklıdır. Bu anlamda kültürümüz bir avantajdır. Komşuya, eşe, dosta bir şeyler ikram etmek, yardım etmek bizim için doğal bir reflekstir. Bu, terapi sürecinde de önemli bir dayanak noktası olabilir.”
“DAMGALAMA” BÜYÜK BİR ENGEL
Türkiye'de kadınların ruh sağlığına dair aşılması gereken en büyük bariyerin önyargılar ve stigmatizasyon, yani 'damgalama' olduğunu belirten Psikiyatr Yeşilbaş, deli diyecekler düşüncesinin destek alma sürecini zorlaştırdığını ifade etti: “Kişi, sınırlarını çizebildiğinde bu zulümden kurtulma ihtimalini göremeyebiliyor. Ekonomik nedenler de önemli bir engel. Terapiye gelen kadınların çoğunda para akışı erkeğin elinde oluyor. Kadın, erkeği hoş tutmak zorunda hissediyor; çünkü herhangi bir terslikte kendisinin ya da çocuğunun maddi desteği kesiliyor ve terapiye devam edemiyor. Ekonomik açıdan güçlendirilen, muhtaçlık duygusunun ortadan kalktığı sistemlerde terapiler çok daha verimli oluyor. Ayrıca 'Elalem ne der?' kaygısı da önemli bir faktör" diye belirtti.
Kaynak:
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.