Tuncer Altunbulak

Tuncer Altunbulak

Bir Roman Bir Cinayet...!

Bir Roman Bir Cinayet...!

Dikkat edip görmek isterseniz beni bu yazının içinde görebilirsiniz.

Her ne kadar acılarımı, yaralarımı göstermeme çalışsamda her satırda, her cümlede, her noktada ve her virgülde görebilirsiniz.

Yazı yazanların en çok kendileri vardır yazdıklarında.

Kendimi sıkıntılı, bunalımlı hissettiğim zaman yazı yazarım ve kendi kendime senden daha büyük acıları, yaraları, ve sorunları olanlar var diyerek rahatlatırım.

Dovstoyevski’nin, Gogol’un yazarlıklarıbu dertlerinden acılarından gelir.

Geçmişte yaşadığımız acıları biteremezsek yaralarımızda kapanmaz.

Ben bunun için uzun yıllar psikolojik tedavi gördüm.

Sadece yaralarımın kabuk bağlamasına yaradı.

İnsan çok hassas bir varlık.

En küçük bir sarsılmada, bunalımda geçmişte aldığı yaraları hemen kanar.

İnsanı anlamak ve anlatmak çok zordur.

Acılarıyla, yanlışlarıyla aldığı büyük yaralarıyla pişiyor, gelişiyor ve dönüşüyor.

ben şahsen 50 yaşından sonra delirip psikolojik tedavi gördükten sonra biraz değişip insanlaştım.

Ömür boyu insanlaşmayanların yanında  bu anlamda kendimi şanslı sayarım.

Şimdi bir romandan söz edeceğim.

Acının, ağrının, iyi olmaz yaraların insana neler yaptırdığını anlamaya çalışacağız.

Dovstoyevski’nin Suç ve Ceza isimli romanı başından şöyle bir yüz sayfa çevirip roman kahramanı Rascal Nikof’un tefeci yaşlı kadını öldürme sahnesine gidelim.

Benim hiç unutmadığım sahnedir bu sahne.

Genç adam yani Rascal Nikof zaman zaman gidip çakmak, tesbih gibi eşyalarını rehin verdiği yaşlı kadının dairesine gider, kapısını çalar içeriden zincirlenen bir kapıdır. 

Yaşlı kadın kapının arasından bakıp “kimsiniz”der.

“Ben size zaman zaman önemli şeyler getirip rehin veren öğrenci Rascal Nikof”der.

Rascal Nikof bu defa haksız adaletsiz insanların kanını emen bir sömürücü bulduğu tefeci kadını öldürmeye gelmiştir.

Kadın kapıyı açar, adam içeri girer girmez “size tarihi bir tabaka getirdim” der.

Kadın tabakayı incelerken adam da odaları ve kadının paralarını sakladığı kasayı araştırmaya çalışır.

Tabi sonra yanında taşıdığı balta ile kadının kafasına vurur.

Kadın kanlar içinde can verirken kız kardeşi gelir oraya adam baltayla onu da öldürür.

Bu romanı merak edin alın okuyun...

Kuran-ı kerimden sonra yazılmış en müstesna eserdir(!)

Bu roman her satırında, her cümlesinde yazarı Dovstoyevski’yi ve onun acılarını, yaralarını görebilirsiniz.

İnsan yanlış yapmaya, acı çekmeye başkalarına acı çektirmeye eğilimli bir varlıktır.

Önemli olan yanlışlarımızı gördüğümüz zaman telafi etme yoluna gitmektir.

Rascal Nikof vicdanının sesini dinleyerek teslim olmuş, yargılanmıştır.

Dovstoyevski “bazan bir bakış insanın kalbinde tüm hayatı boyunca sürecek bir iz bırakır” der.

Ömrüm bir hayal gibi geldi geçti geride kalan ömrümün çok uzun olmadığını tahmin ediyorum.

63 yaşındayım; torunlarımla eğlenebilme zamanım var.

Hayatta bundan daha iyi birşey yok, bu yazıyı yazmak için bu gece yatmadım.

15 yıl içinde yazdıklarımın bir kısmını okurum, bu yazdıklarımın 3/2 sini sanki ben yazmamışım  gibi geldi.

Bir kısmını da ilk kez birşey okuyormuş gibi oldum.

Hayatım boyunca birşeyleri bekledim durdum.

Bir çoğunda devlet “bugün git yarın gel” dedi.

Mahkeme kapısı, okul kapısı, aşk kapısı...

En çok da aşk kapısı yordu beni.

Geçmişi ben unutamadım, unuttum demekle olmaz.

Böyle yazarak söyleyerek daha da alevlendiririz.

Köyde deli dediler babam deli olmadığımı kanıtlamak için bir inek sattı, cincilere yedirdi.

Bir gün köy odasında gülünmeyecek bir şeye gülmüşüm.

Köylüler babama “oğlun kafayı yemiş” demişler.

Yani insanlar Mersin’e giderken ben ayrılmış tersine gitmişim.

 

Bu yazı toplam 1246 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Tuncer Altunbulak Arşivi