10 KASIM
Çocukken, "Atatürk ölmedi kalbimizde yaşıyor" diye öğrettiler bize.
Büyüdük.
Şimdi sadece kalbimizde değil, fikirlerimizde, bağımsızlık anlayışımızda, güçlü duruşumuzda da yaşatıyoruz. Geçen 82 yıl seni bizden alamadı.
Daha da var ol, çok yaşa Paşam..
Hasta idi, halsizdi , yorgundu.
Ama Mersin'e gitti.
Fransız gazeteleri onun felç geçirdiğini ve ölmek üzere olduğunu yazıyordu .
Çok sinirlenmişti..
Kendini göstermek istiyordu.
Derhal resmi geçit yapılmasını emretti.
Dimdik selamladı birlikleri..
Mersin'de o akşam yemekte iken iki-üc kez burnu kanadı.
Sofradan kalktı ve, "Bak gene kan geldi" diye söylendi.
Dr. Necdet Ömer telaşlandı.
Ertesi akşam yemeğinde yine burnundan kan geldi.
Tekrar lavaboya gitti.
"Demek sıcaktan oluyor bunlar doktor, öyle mi? "
" Evet" dedi doktor.
Ardından Tarsus ve Adana ya gitti.
Sağlığı ile kumar oynuyordu.Trene döndüğünde ateşi yükselmişti .
29 Mayıs'ta muayene edildi ve karnında su toplanmaya
basladı.
Sorun karacigerle ilgiliydi ve hastalık sirozdu.
Karnından baska bacakların da da şişlik oluşmaya başladı.
Nedenini sordu.
Doktor hastalığı hafifletmeye çalışarak ter içinde ;
"bagırsaklarda ödem oluşmuş sırt üstü yatmalı ve ilaç alınca geçecektir" dedi.
Doktor gidince dudaklarını büktü; " yahu böyle ise insan ölür " dedi.
Kendisine deniz havasının iyi gelebileceği söylenince bir yat alınmaya karar verildi.
Savanora' yı görünce çocuk gibi sevindi..
"Bu tekne benim mezarım mı olacak?" diye de sormadan edemedi.
Yerleştiler..Marmara'ya açıldılar.
Üzerinde lacivert ceket, beyaz pantolon ,beyaz ayakkabı ve beyaz ipek gömlek vardı.
Şişkinlik gizlensin diye bol yapılmıştı. Ancak fark edilecek şekilde büyümüştü.
Doktoruna şikayet ediyordu;
" Doktor! Bana şişmanlıyorsun diyorlar.Fakat ben hissettim ki bu normal değil.
Bu, bir HASTALIKTIR.
Gördünüz, siz odadan içeri girdiginiz zaman ben aynanın önünde pantolonumu iliklemeye çalışıyordum ancak muvaffak olamıyordum..."
O gece Ülkü'nün güvertede dondurma yediğini görünce canı çekti.
Dondurma istedi.Tam üç defa.Ardından soğuk su içti..
İçi yanıyordu.
O gece gene ateşlendi.
Karnı şişmeye başladığında yakınındakiler "artık icmeseniz" dediği zaman Bingazi'de falına bakan bedeviyi hatırlatarak:
"Falcı bedevi söylemişti bizim padişahlık 15 yıl sürecekmiş.Bu sene son" diyerek gülüyordu.
Hastalık gitgide artıyordu.
Ancak o Hatay sorunu ile yakından ilgileniyordu.Devlet işlerine yetişmeye çalışıyordu.Gittikleri ERDEK de halk onun dışarı çıkmasını bekledi.Ama o bu hali ile görünmek istemedi.
10 Temmuzda FLORYA ya gitti..Çok yoruldu.Ateş yükseliyor.Şişlik artıyordu.
Gelişine çocuklar gibi sevindiği Savanora artık ona seyyar hastane olmuştu.25 Temmuzda Dolmabahçe'ye dönülmeye karar verildi.Bir sedye hazırlandı.Ancak ATATÜRK buna çok sinirlendi.İstemez.
Kimsenin böyle görmesini istemediği için,bütün ışıkları söndürülmüş
saraya gidildi.
Artık yatakta dik oturamıyordu..
Neşeli görünmek istese de çektiği acı yüzünden belli oluyordu..
7 Eylül'de Doktor Mim Kemal Öke tarafından karnından 10,5 kilo sıvı alındı.
Biraz rahatladı kahve ve sigara içti..
21 Eylülde 10 litre daha alındı..
27 Eylülde ilk krizi geçirdi.
Salih Bozok' a zaman zaman dertleniyordu.
16 Ekim sabahı yatağın yanına düştü..
Kendinde değildi.
Yatakta öğürüyordu.
Buz parçaları yutturdular.
Biraz iyi geldi.Yatakta istemsiz hareketler
21 Ekim sabahı komadan çıktı.
Kendine gelir gibi oldu.
"Yahu bana ne oldu?"
"Yatağı neden değiştirdiniz?" diye sordu.
Eski yatak büyük olduğundan daha küçük bir yatağa alınmıştı..
Temizlik için dediler.
Gerisini sormadı..
29 Ekimde pencereden Kuleli Askeri Lisesi öğrencilerini gözyaşları ile selamladı.
"Bu bayramlar ve yarınlar sizindir güle güle çocuklar " dedi.
7 Kasımda 6 litre daha sıvı aldılar.Ancak o rahatlasın diye 12 litre dediler.
Rahatladı biraz..
Enginar yemek istedi.
Bulamadılar.
Hataya sipariş verildi..
8 Kasım sabahı gene fenalaştı.İstifra etmeye çalışıyordu.Ancak bunu yapamıyordu.
"ALLAH KAHRETSİN .." diyordu..Ya da demeye çalışıyordu.
Saati sordu..
7 dediler..
Bir kaç kez daha sordu.Sonra biden kendini arkaya doğru attı.Titremeye başladı.Doktor Neşet "Efendim diliniz göreyim..Biraz daha uzatır mısınız " dedi..
O doktor Neşet e baktı ve ...
"Ve aleyküm selam" dedi..
Gözlerini kapattı..
Ateş 36,5
Nabız 100
Solunum 22 idi.
Komaya girmişti.
9 Kasım sabahı..
Ateş 36,8
Nabız 128
Solunum 20 idi.
Geceyarısına doğru
Ateş 37,8
Nabız 132
Solunum 33 idi.
Artık yanındakiler gözyaşlarını tutamıyordu.
10 Kasım 1938...
Perşembe...
Saat 08,00...
Rengi tamamen solmuştu.
Sadece hırıltılı bir ses çıkarıyordu
Saat 09.05...
Mavi gözlerini açtı istemsizce ve yanındakilere baktı son kez..
Bir daha açılmamak üzere kapattı.
Son nöbet defterine şöyle yazıldı...
"Saat 09.05'de vefat etmiştir.
Unutma !
Günde beş kez duyduğun ezan sesini, yılda bir kez duyduğun siren sesine borçlusun..
Saygıyla, özlemle, minnetle ve rahmetle 1881 -
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.