“Yaralarımızı dayanışmayla saracağız”
Eğitim-Sen Gebze Şube Başkanı Eylem Bahadır yaptığı açıklamada, “Hem mücadele edecek, susmayacak hem de dayanışmayı memleketin her yerinde örmeye devam edeceğiz” dedi.
Eğitim-Sen Gebze Şube Başkanı Eylem Bahadır, “Ülkemizi derinden sarsan deprem faciasının üzerinden on gün geçti. Resmi rakamlarla 30 bini aşkın yurttaşımızın hayatını kaybettiği, yüz bini aşkın yurttaşımızın yaralandığı felaketin yaralarını saracak noktadan henüz çok uzağız. Birbirimizi yaşatmak için mücadele edenlerin ülkesi bizim ülkemiz. Hem mücadele edecek, susmayacak hem de dayanışmayı memleketin her yerinde örmeye devam edeceğiz. Biz halkız. Birbirimizin çaresiyiz. Depremin ilk gününden itibaren dört bir koldan dayanışmanın parçası olarak imkanlarımızı seferber ederek, yardımlarına koşarak, ellerini tutarak güç vermeye çalışıyoruz, çalışacağız. Bu zorlukların üstünden gücümüzün yettiğince elbirliğiyle gelmek için dayanışmaya mücadele etmeye devam edeceğiz.
“UYGULAMALARA İMZA ATMAKTA”
Yaşadığımız bu büyük felaketin acılarını sarmak uzun soluklu ve süreklilik arz etmektedir. Acıların en aza indirgenmesi, ihtiyaçların hızla ulaştırılması ve dayanışmanın güçlendirilmesi için bu süreç içerisinde bilgi akışının düzenli, sık sık ve objektif olması oldukça önemlidir. 6 Şubat depreminin ‘büyük felaket’e dönüşmesi sonrasında dayanışmanın önemini her gün daha derinden hissediyor, kriz yönetimi ve planlamanın ne kadar hayati olduğunu gözlemliyor, liyakatsiz yöneticilerin nasıl ağır kayıplara yol açtığını, her gün çok büyük acılarla yaşıyoruz. Ancak bugün ülkemizde bunun tam tersi yaşanmakta, karar vericiler temel gerçekleri yok sayan uygulamalara imza atmaktadır. YÖK’ün depremin ardından üniversitelerin açılışını yeni bir duyuruya kadar ertelediğini ifade etmesi, ardından da üniversitelerde uzaktan eğitime geçildiğini duyurması bu duruma en açık örnektir.
“EĞİTİM HAKKI FEDA EDİLEREK ÇIKARILAMAZ”
Plansızlığın ve kriz yönetebilme kabiliyetinden yoksunluğun faturası, gençlerimizin eğitim hakkı feda edilerek çıkarılamaz. Anlaşılıyor ki mevcut deprem felaketinin ortaya çıkardığı tablo karşısında akıllarına ilk gelen tedbir KYK yurtlarının boşaltılmasıdır. Ülkenin dört bir yanında devlet kurumlarının ve birçok kuruluşun yazlık-kışlık sosyal tesisleri varken; devletin, yapılmış tamamlanmış ama boş duran on binlerce daireyi bu süreçte hizmete sunma imkânları varken; depremzedelerin hizmetine sunulabilecek daha fazla otel ve kurum kuruluş misafirhaneleri varken, ilk elden KYK yurtlarının boşaltılması anlaşılır değildir. Bu kabul edilemez yaklaşım, pandemi sürecinde fark ettikleri uzaktan eğitimin iktidarda yarattığı rahatlıktan kaynaklanmaktadır. Pandemi sürecinde de yakından gözlemlediğimiz üzere uzaktan eğitim, yüz yüze eğitimin hiçbir niteliğini taşımamakta ve sadece öğretim yapılıyormuş izlenimi vermektedir.
“TEKNİK DONANIMI BULUNMAMAKTA”
Uzaktan eğitim kararı, dayanışmaya, sosyalleşmeye, birbirimizle insani temaslarımızı arttırmaya en fazla ihtiyaç duyduğumuz bir dönemde bu gerçeği yok sayan ve daha büyük olumsuz sonuçlara zemin hazırlayan bir karardır. Pandemi döneminde de gördük ki birçok öğrencinin bilgisayar vb. teknik donanımı bulunmamaktadır. Özellikle laboratuvar vb. uygulama derslerinin uzaktan eğitimle yapılamadığı, öğrencilerin birbirleriyle ve ders veren akademisyenle iletişiminin olmaması nedeniyle gerçek bir öğrenme sürecinin işletilemediği bilinmesine rağmen böyle bir karar alınması kabul edilebilir, orantılı ve amacına uygun bir karar değildir. Üniversiteler, eğitim-öğretimin yanı sıra dinamik bir sosyalleşmenin geliştiği ve dayanışmanın güçlendiği alanlardır. Daha önce pandemi sürecinde eğitimden koparılmış öğrencilerimizi bir kez daha eğitimden koparmak bu kuşağa yapılan çok büyük bir haksızlıktır.
“ULAŞIM İMKÂNLARI SAĞLANMALI”
Eğitim-Sen olarak siyasi iktidara ve YÖK’e çağrımız, üniversitelerde yüz yüze eğitimin, net olarak açıklanmış makul en yakın tarihte başlatılmasıdır. Ayrıca; deprem bölgesindeki tüm üniversite öğrencilerinin geçici olarak güvenli bölgelerdeki üniversitelere alınmasının koşulları yaratılmalı. Üniversiteler açılana kadar yükseköğretim kurumlarındaki personelin deprem bölgelerinde gönüllü olarak çalışabilmesi sağlanmalı. Söz konusu personelin gönüllü olarak yürüttüğü/yürüteceği faaliyetler için yıllık izin istenmesine son verilmeli. Depremden doğrudan etkilenen personel, öğrencilerimiz ve aileleri tespit edilmeli. Personele, öğrencilere ve ailelerine yaşadıkları ağır tahribatı hafifletecek düzeyde nakdi ve ayni yardım planlanmalı.
Personele, öğrencilere ve ailelerine üniversiteler, belediyeler ve yurtlar bünyesinde ücretsiz barınma, beslenme ve ulaşım imkânları sağlanmalı.
“GÖZ ARDI EDİLMEMELİ”
Personele, öğrencilere ve ailelerine ücretsiz psikolojik destek verecek birimler oluşturulmalı. Üniversitelerin sadece eğitim öğretim faaliyeti yürüten kurumlar olmadığı, aksine ihtiyacımız olan dayanışma ve umudu yeşertebileceğimiz mekânlar olduğu gerçeği göz ardı edilmemelidir. Ülkemizde ataması yapılmayan yüz binlerce öğretmen bulunmaktadır. Çok hızlı bir biçimde öğretmen ihtiyacı için atamaları yapılmalı, fiziksel olarak hazır olan tüm okullar hızla eğitime açılmalıdır. Afet bölgesinin ve ülkemizin yeniden normalleşmesinin uzun erimli bir süreç olduğunu ve birçok sorun ile karşı karşıya kalabileceğimizi biliyoruz. Bu süreçte, bu sorunlarla baş edebilmek için; başta bilim insanları, eğitim bilimciler, ruh sağlığı uzmanları, sosyal bilimciler, sendikalar, meslek odaları, üniversiteler, siyasi partiler ile ivedi olarak çözüm üretmek üzere kurullar oluşturmalı, bu zor zamanları ortak akıl ile aşmalıyız.
Eğitim-Sen olarak çocuklarımızın eğitim hakkını dün olduğu gibi bugünde savunmaya devam edeceğiz” dedi.
Haber: Ahmet Zeki AYAR
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.