TMMOB’dan 155’vari ihbar: İmar affı cinayet girişimidir!
TMMOB Gebze bileşenlerinden Makine Mühendisleri Odası ve Mimarlar Odası, 17 Ağustos’un yıldönümünde 21 maddelik önlem raporu açıkladı. İlki “polise adli vaka ihbarı”nı andırdı: İmar afları cinayete davetiyedir. Aftan yararlanan binalar denetlenmelidir
17 Ağustos 1999 depreminin 23’ncü yıldönümünde TMMOB Gebze bileşenleri bu yıl bilinmeyen bir sebepten ötürü ayrıştı ancak hiçbir TMMOB bileşeni günü rutin hale gelen, günü geçiştiren tutumlara bürünmeden farkını gösterdi. İMO Gebze Temsilciliği’nin de önümüzdeki günlerde tekil halde gerçekleştireceği basın açıklaması öncesi bileşenlerden Makine Mühendisleri Odası ve Mimarlar Odası temsilcilikleri işbirliği halinde afet farkındalık eğitimi düzenledi.
Öncesinde temsilcilik başkanları Makine Mühendisi Barış İnce (soldaki) ve Mimar Cenk Elgin tarafından basın açıklamasında bulunuldu. 21 maddeden oluşan öneri raporu açıklanırken ilki “polise adli vaka ihbarı”nı andırdı: İmar afları cinayete davetiye çıkarmaktadır. Aftan yararlanan binalar denetlenmelidir. Depreme karşı kalıcı önlemler yapılması kapsamında yapılması gerekenler özetle şöyle sıralandı:
İmar afları cinayete davetiye çıkarmaktadır. İmar affından yararlanan tüm yapılar Mimarlık, Mühendislik ve Şehir Plancılığı hizmeti almamış varsayılmalı ve denetime tabi tutulmalıdır.
Kentsel yenileme ve kentsel dönüşüm konusu, mekân düzeyinde değil sosyal, ekonomik ve mekânsal gelişmenin bir bütünü olarak ele alınmalıdır.
Başta İmar Kanunu, Yapı Denetim Kanunu, Kentsel Dönüşüm Kanunu ve ilgili tüm Kanunlar ve bağlı yönetmelikleri, kamu yararı ilkesi gözetilerek ve bütüncül bir anlayışla yeniden düzenlenmelidir.
Yapı denetimi sistemi TMMOB ve bağlı Odalar, üniversiteler ve ilgili kesimlerin katılımıyla kamusal bir anlayışla yeniden düzenlenmelidir. Ülke genelindeki yapılar incelenerek riskli yapılar tespit edilip güvenli hale getirilmelidir. Tüm yaşam alanlarımız bilimin ve teknolojinin rehberliğinde, insanların ihtiyaçları doğrultusunda ve doğayla barışık biçimde yapılandırılmalıdır.
Halkın güvenli yaşam hakkının korunması için işlerin Odaları tarafından eğitilen ve belgelendirilen Yetkili Mühendis/Mimar/Şehir Plancıları eliyle yapılması sağlanmalıdır.
Deprem konusunda denetleyici ve uygulayıcı rolü olan kamunun teknik anlamda güçlü kılınması için, kamuda yetersiz olan mimar, mühendis ve şehir plancısı sayısının artırılması gerekmektedir.
Risk azaltma odaklı bütünleşik bir afet yönetiminin ana hatlarını içerecek şekilde düzenlenecek bir çatı yasa altında, afet mevzuatı yeniden yapılandırılmalı; diğer ülkelerde de örneğine rastlanan, deprem özelindeki çalışmalara referans olacak bir “FAY YASASI” kazandırılmalı; planlama ve yapılaşma açısından “Diri Fay Haritası Kullanımına” ve “Yüzey Faylanması Tehlikesinin Değerlendirilmesine” ilişkin alt mevzuatı oluşturulmalıdır.
Afet mevzuatı yeniden yapılandırılırken “İmar ve Yapı Üretim ve Denetim Kanunu” yeniden yapılandırılmalıdır.
Ulusal Deprem Strateji ve Eylem Planı(UDSEP 2012- 2023) Gereklilikleri acil Olarak yerine getirilmelidir
Her şeyden önce en hızlı şekilde DEPREM MASTER PLANI oluşturulmalıdır.
Vatandaşa hizmet edecek tüm kamu binaları özellikle hastaneler ve okullar acilen depreme güvenli hale getirilmelidir.
Yapı Stok Envanterinin çıkartılıp risk bölgeleri haritaları çıkartılmalıdır.
Acil toplanma alanları uluslararası standartlara uygun hale getirilmeli; olası bir afette İnsani ihtiyaçları karşılayacak şekilde şimdiden hazırlanmalıdır.
Deprem sonrasında çadır ve konteyner konulacak alanların şimdiden alt yapılarının eksiksiz olarak tamamlanması gerekmektedir.
Bilimsel ölçekte kent planları yapılmalı; nitelikli bir mimarlık- mühendislik eğitimi koşulları sağlanmalıdır.
Afet anı ve sonrasına odaklanmaktan daha çok afet öncesine odaklanılmalı. Tüm ülke toprakları inşaat sektörünün bir arazisi olarak görülmemeli, bilimsel bilgi ve kent planlaması kapsamında ve ihtiyaç temelli yapılar yapılmalıdır.
Kentsel dönüşümü; bireysel dönüşümlerden ziyade yasanın amacına yönelik, geniş alanlarda alanın tamamını kapsayacak şekilde yeniden planlayarak daha ferah ve konforlu ve güvenli yaşam alanları oluşturulmalıdır.
Vatandaşlarımız “DEPREM GERÇEĞİ” konusunda sürekli bilinçlendirilmelidir.
Afet için belirlenen Acil müdahale yollarının devamlı açık olması sağlanmalıdır. Bu yollara cephe olan yapıların deprem yönünden güvenli yapılar olması gerekmektedir ve Bu yollarda hiçbir zaman araç park etmesine izin verilmemelidir.
Acil durum toplanma alanları olarak belirlenen okulların depreme dayanıklı olmaları gerekmektedir.
1999 depremindeki yaralanmaların %50 ‘si, ölümlerin %3’ü bina yapısı dışında kullanıcılar tarafından bilinçsizce yapılan tadilatlar ve değişikliklerden kaynaklanmaktadır. Kamu Yönetimleri riskli değişikliklere izin vermemeli, denetimlerini sıklaştırmalıdır.
Sonuç bildirgesi, “Ve son söz olarak şunu söylüyoruz. Acıları yeniden yaşamamamız için ülke olarak depreme hazırlıklı olmamız gerekiyor. Depreme hazırlıklı olmak için de bilimin, tekniğin ve doğanın sesine kulak verilmelidir” şeklinde olan açıklamada TMMOB bileşenlerinin kent için göreve her zaman hazır olduğu ifade edildi:
KAYBEDECEK TEK GÜNÜMÜZ YOK
“Bizler bu ülkenin mühendisleri mimarları ve şehir plancıları olarak, kaybedecek tek bir günümüzün dahi olmadığını hatırlatıyor, siyasal erki ve ilgili kamu idarelerini, gerekli tedbirleri almaları için derhal harekete geçmeye davet ediyoruz. Odalarımızın üzerine düşen vazifeleri yerine getirmekte hazır ve kararlı olduğunun da altını çiziyoruz.
OĞUZ GÜNDOĞDU’YA SAYGIYLA
17 Ağustos 1999 Gölcük depreminde hayatını kaybetmiş vatandaşlarımızı ve 17 Ağustos 1999 Gölcük depreminde sahada aktif görev almış, 22 Mayıs 2022 tarihinde de hayatını kaybeden Kuzey Anadolu Fay Hattı konusunda uzman, Türkiye Deprem Vakfı Kurulu üyesi Dr. Oğuz GÜNDOĞDU hocamızı da saygıyla anıyoruz. Depremi unutmayacağız ve unutturmayacağız!”
ÖZLEMLE ANIYORUZ
Açıklamada ayrıca şu görüşler yer aldı: “20 binden fazla yurttaşımızın hayatını kaybettiği, 50 binden fazla kişinin yaralandığı, yüzbinlerce yapıyı yerle bir eden 17 Ağustos Depremi’nin 23. yılında kaybettiklerimizi bir kez daha özlemle anıyoruz.
DEPREME DAİR
Ülkemizde çok geniş bir alanda hissedilen 7,4 büyüklüğündeki Gölcük Merkezli Büyük Marmara Depremi, başta İlimiz Kocaeli, Yalova ve Adapazarı olmak üzere tüm Marmara bölgesini etkilemekle birlikte can kayıpları ve ekonomik sonuçları itibariyle tüm Türkiye’yi sarsmıştı. 1999 Büyük Marmara Depremi’nin üzerinden 23 yıl geçmiş olmakla beraber, yaşadığımız depremden 12 yıl sonra gerçekleşen Van Depremi’nin de ortaya çıkardığı yıkım ve can kayıpları,ülkemizin depreme karşı hazırlıkta sınıfta kaldığını nasıl ortaya koyduysa, bundan 2 yıl önce yaşanan İzmir Depremi’nin sonuçları da hala yaşananlardan ders almadığımızın ve bir arpa boyu yol alamadığımızın somut bir göstergesi olmuştur. Büyük Marmara Depremi gerekli tedbirler alınmadığında doğal afetlerin ne büyük toplumsal felaketlere dönüşebildiğinin en acı örneği olarak tarihe geçmiş durumdadır.
ÖNLEMLER KONUSUNDA MESAFE KAT EDEMEDİK
Büyük Marmara Depremi, ülkemizin depreme bakış açısının değişmesinde bir milat olarak kabul edilmektedir. 17 Ağustos Depremi’nden çıkan ders, coğrafi riskler göz ardı edilerek kurulan şehirlerin, plansız-çarpık kentleşmenin ve mühendislik hizmeti almayan yapıların insanlar için büyük tehdit oluşturduğuydu.1999’dan sonra, deprem sonrası müdahaleden çok deprem öncesi alınması gereken tedbirlerin düşünülmesi gerektiği tüm çevrelerce benimsendi. Ortaya çıkan bu fikir birlikteliği sonucunda güvenli ve sağlıklı bir yaşam, yapılaşma ve çevre için nelerin yapılması veya yapılmaması, ne tür önlemlerin alınması gerektiği konularında fikirler öne sürülmüş; bunların değerlendirilmesi sonucunda kamu kurumlarınca strateji ve eylem planları oluşturulmuştur. Ancak bugün geriye dönüp baktığımızda depremin yarattığı yıkımın ve yaşadığımız toplumsal travmanın büyüklüğüne rağmen, deprem gerçeğiyle gerçekten yüzleştiğimiz, yeni depremlere hazırlanma konusunda mesafe katettiğimiz söylenemez.
YAPI STOKUNDAKİ BELİRSİZLİK SÜRÜYOR
AFAD’ın 2011 yılında yapmış olduğu geniş tabanlı bir çalışma ile hazırlanan Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı (UDSEP) kapsamında, büyük çoğunluğu 2017 tarihinde bitirilmek üzere 2023 yılında tamamlanması hedeflenen çalışmalar Bakanlar Kurulu Kararı olarak 18.08.2011 tarihinde yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.
Ancak ülkemizin yapı stokunun durumu belirsizliğini korumaktadır. UDSEP’e göre 2017 yılında tamamlanması öngörülen bina envanteri çalışması tamamlanamamıştır. Bunun sonucu olarak mevcut yapı stokunun iyileştirilmesi de mümkün olamamaktadır.Bu binaların tespiti ne yazık ki deprem tarafından son derece ağır bedeller karşılığı yapılmaktadır.
KAMU BİNALARINDAKİ RİSK
Kamu binalarının deprem güvenliği hakkında bilinmezlik hala devam etmektedir. Okulların, yurtların, kreşlerin, hastanelerin sayısı, ne kadarının tarandığı, ne kadarı hakkında yıkım, güçlendirme veya kullanıma devam kararı verildiği, ne kadarının yıkıldığı veya güçlendirilecekse projelerinin yapılıp yapılmadığı, güçlendirme gerekliliği görülenlerin ne kadarının güçlendirildiği konusu kamuoyunun bilgisi dahilinde değildir.
Yapı Denetim Yasasında köklü, kalıcı, önleyici değişikliklere ihtiyaç duyulmaktadır.Odalarımız mesleki yeterlilik, eğitim, belgelendirme ve denetleme fonksiyonlarında, yapı denetim süreçlerinden dışlanmış durumdadır.
ANLAYAMADIK
Yapı Ruhsatına esas teşkil edecek projelerin depreme dayanıklı yapı tasarım yaklaşımı hassasiyetiyle hazırlanıp hazırlanmadığının kontrolü mesleki denetim ile mümkünken, mesleki denetim yetkisine haiz olan kamu kurumu niteliğindeki meslek odalarımızın yetki alanları daraltılarak süreç dışı bırakılmak istenmiştir.Yapı denetim kuruluşlarına transfer edilen tekil yetki ile kontrol edilmesi ve denetlenmesi gereken bir çok yetkinlik yapı denetim kulruluşlarının inisiyatifi,hassasiyeti ve dikkatine bırakılmıştır.Alınan bu yanlış kararla deprem mukavemeti olan yapılara kavuşma isteğimizde bizi başarıya götürecek çoğulcu yaklaşım anlayışına ters düşmekteki ısrarın topluma kazandıracağı yararın ne olduğunu meslek odaları olarak ne yazık ki anlayabilmiş değiliz.
1999 Marmara depreminde de görüldüğü üzere yapıların planlama-projelendirme süreçlerinde şehir planlama, zemin durumu, mimari, statik uygunlukları göz ardı edildiği gerçeğini gözardı etmemekle beraber,asansör, elektrik, mekanik tesisatlandırma, iklimlendirme kurgularının da birlikte çalışmasına yönelik düzenlemelerle depreme dayanıklı stoku oluşturmak adına interdisipliner yaklaşımın benimsenmesi gerekliliği de gözardı edilmemelidir.Bu kriterlere ek olarak bu bağlamda; bina yapısı dışında binaya entegre edilen sabit ve hareketli mobilyalar, düşey bölücü elemanlar, iklimlendirme ve elektronik cihazlar, aydınlatma ve akustik ürünlerin sismik tasarımı yapılmalı ayrıca iskan aşamasında kontrolü zorunlu hale getirilmelidir.
Depreme mukavim bir yapı elde etme amacına hizmet eden doğru yapı tasarımı ve projelendirilmesinin yanı sıra bir o kadar önemli bir diğer husus olan; yapının imalat aşamasında ruhsat projesi ve eklerine uygun olarak uygulanıp uygulanmadığının kontrolü noktasında doğru teknik, doğru malzeme, doğru ve kaliteli işçilik gibi kriterlerin sorgulamasının yetkin kişilerce ve düzenli olmak suretiyle kontrolünün sağlanması da önem arz etmektedir bu yüzden inşaat sektöründe gözardı edilelemeyecek bir gerçek olan “kağıt üzerinde şantiye şefliği”nin önüne geçilmesi adına gerekli düzenlemelerin ve yaptırımların ivedilikle hayata geçirilmesi gerekliliği ihmali mümkün olmayan bir gerçektir.
Benzer felaketleri bir daha yaşamamak için derhal adım atılmalıdır. Yapı denetimi sistemi TMMOB ve bağlı Odalar, üniversiteler ve ilgili kesimlerin katılımıyla kamusal bir anlayışla yeniden düzenlenmelidir.Yapılaşmadan kaynaklanan risklerin bertaraf edilmesi için çağdaş bir "risk yönetim" sistemi oluşturulmalıdır.
Halihazırda yapı stokumuzla ilgili belirsizlikler ve tehlikelerin üzerine siyasal iktidarlarca çıkarılan imar afları can ve mal kayıpları tehdidini büyütmektedir. İmar afları kaçak yapılaşmanın en önemli teşvik unsurlarından birisi olmuştur. İmar affı toplumun sağlıklı ve güvenli konutlarda yaşamasını belirsizliğe sokmaktadır.Mühendislik hizmeti almayan ya da almadığını varsaydığımız yapıların yasallaştırılmasıyla, bu yapıların doğa olayları karşısında hasara uğramaları halinde sorumluluk, bu kararı alan kamu yönetimlerinin ve iktidarların üzerindedir. Bir binaya iskan ruhsatı verilmesi, kamu yönetiminin vatandaşa ‘Bu binada oturabilirsin’ demesi anlamına gelir.
En son “İmar Barışı” adı altında projesi olmayan, hiçbir mühendislik hizmeti almamış kaçak yapılar ruhsatlandırıldı. 10 milyonun üzerinde kaçak yapının ruhsatlandırıldığı bu imar affıyla birlikte yapı stokumuzun proje uygunluğu ve deprem dayanıklılığı konusunda denetlenme ihtimali ortadan kaldırıldı. İmar affı başlı başına cinayettir.
Kentlerin yeniden yapılandırılması ve depreme dayanıksız binaların yenilenmesi için gerekli olan “Kentsel Dönüşüm” uygulamaları amacından saptırılarak inşaat firmalarına kaynak aktarılmasının, kentsel rantların iktidar yandaşlarında toplanmasının bir aracı haline getirildi.
Kent merkezlerinde bulunan afet toplanma alanı statüsünde park, bahçe ve meydanlar yapılaşmaya açılarak afet sonrasında yaşamı sürdürmeye olanak verecek güvenli alanlar ortadan kaldırıldı.
Deprem Şurası, Ulusal Deprem Konseyi gibi oluşumların devre dışı bırakılması; sorunlu mevzuat düzenlemeleri, kentsel dönüşüm programlarının ranta yönelik olması, bütün ülkenin imara açılması ve sonraki depremlerde de oluşan sosyal yıkım tablosu ile tekrar tekrar görüldü.
SONUÇLARI DAHA AĞIR OLACAKTIR
Sorunlu dolgu alanları, dere yatakları ve kıyılar imara açıldı; her yere AVM’ler, gökdelenler yapılmaya devam edildi.
Bilinmelidir ki, depreme hazırlık konusunda 23 yıl öncesinden daha iyi durumda değiliz. Yaşanacak İstanbul ya da başka benzer bir depremin sonuçları çok daha ağır olacaktır.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.