Sözleşme uygulansaydı Büşra Kabataş yaşıyordu
Gebze Kadın Platformu kadın cinayetlerinin bu sefer Gebzeli kurbanı Kübra Kabataş için meydana çıktı: “İstanbul Sözleşmesi’nin gereklikleri uygulanmış olsaydı Büşra ve Pınar gibi kaybettiğimiz binlerce kız kardeşimiz bugün hayatta olacaktı.”
Geçtiğimiz hafta cumartesi günü İran’daki olaylarda katledilen İranlı kadın Mahsa için meydana çıkıp açıklamada isyanını haykıran Gebze Kadın Platformu; bu sefer Gebze’deki kadın cinayetinde hayatını kaybeden Kübra Kabataş için meydandaydı: “İstanbul Sözleşmesi’nin gereklikleri uygulanmış olsaydı Büşra ve Pınar gibi kaybettiğimiz binlerce kız kardeşimiz bugün hayatta olacaktı.”
DÜPEDÜZ PLANLI BİR CİNAYET
Gebze 15 Temmuz Milli İrade Kent Meydanı’ndaki basın açıklaması Eğitim-Sen Gebze Şube Kadın Sekreteri ve platformun dönem sözcüsü Meryem Meriç Atalay tarafından okundu: “İlçemiz Gebze’de; geçtiğimiz hafta evinden çıkıp okula gitmek için hazırlanan 15 yaşındaki Büşra Kabataş hiçbir canlının yaşamaması gereken bir şekilde, canice tasarlanarak katledildi. Cani intikam almak amacıyla orda bulunduğunu, Büşra’yı değil aslında yine bir başka kadını annesini hedef aldığını planları tutmayınca Büşra’yı katletmek zorunda kaldığını söylüyor.
Katil zanlısı Taner Yaylacı’nın önceden hazırlık yaparak büyük bir titizlikle bu cinayete hazırlandığı; yanında getirdiği yanıcı madde, koli bandı, çamaşır ipi, elektro şok cihazlarının tespitinin yanı sıra emniyet güçlerince alınan ifadesi ile de anlaşıldı.
Biz bu katilleri, canileri Pınar Gültekin cinayetinden tanıyoruz..
Pınar Gültekin’in parçalanmış cesedi bir varilin içine konulup yakılmış, üzerine beton dökülmüştü. Büşra Kabataş’ta tıpkı Pınar Gültekin gibi tasarlanarak işlenen bir cinayette kurban gitti. İşkence yapılarak, bıçaklanarak ve yakılarak katledildi. Pınar Gültekin davasında katile haksız tahrik indirimi yapılmıştı. Akıllara şimdi şu soru geliyor: Büşra’nın katili içinde haksız tahrik indirimi yapacak mısınız?
Her defasında kadın cinayetlerinin medyada yer alış biçimi, eril yargı indirimleri, faili aklamaya dönük erkek egemen ahlak kodları ise katillerin imdadına yetişircesine seferber ediliyor. Kadınları katledenler toplumdaki erkek egemen değerlerden, uygulanmayan tedbir ve önlemlerden, defalarca verilen haksız tahrik indirimlerinden medet umarak işliyorlar kadın cinayetlerini.
Tıpkı Özgecan Aslan’ı öldüren Ahmet Suphi Altındöken,
Şule Çet’i katleden Çağatay Aksu,
Gülistan Doku’yu kaybettiren Zainal Abarakov
cinayetlerinde olduğu gibi katiller iktidarın kadın düşmanı politikalarından cesaret alarak bu katliamları planladılar.”
TİTİZLİKLE TASARLANMIŞ
İLK ULUSLARARASI SÖZLEŞME
Açıklamanın devamında AKP Hükümeti tarafından imzalanmasına karşın geri çekilen İstanbul Sözleşmesi’ne işaret edildi: “İstanbul Sözleşmesi; kadınlara yönelik her türlü şiddetin önlenmesi, kadınların her türlü şiddetten korunması, şiddet faillerinin kovuşturulması, yargılanması ve cezalandırılması için en ince ayrıntısına kadar titizlikle hazırlanmış ilk uluslararası sözleşmedir.
İktidar kadınların yaşam hakkına kasteden yasal düzenlemelerde ısrar ettikçe kadınlar her gün daha vahşi yöntemlerle katlediliyor. Her gün sosyal medyada kaybolan bir kadının sonrasında acı sonuna dair haberleri yüreğimize o bildik ateşi düşürüyor.
Cezasızlık politikasından ve iktidarın kadın düşmanlığından cesaret alan erkek failler her gün en az üç kadını katletmeye devam ediyorlar. İsimler değişse de hikayeler hiç değişmiyor..
İstanbul Sözleşmesi’nin üstelik sözleşmede imzası olmasına karşın iktidar temsilcileri ve gerici basın üzerinden sürekli olarak yalan yanlış bilgilerle hedefe konması yeni kadın cinayetlerine açık davetiye sunmaktadır. Uzunca bir süredir 6284 sayılı yasa ve İstanbul Sözleşmesi’nin tartışılmaya açılması kadınlara yönelik geliştirilen ideolojik saldırıların önemli bir parçasıdır.
İstanbul Sözleşmesi’nin gereklikleri uygulanmış olsaydı Büşra ve Pınar gibi kaybettiğimiz binlerce kız kardeşimiz bugün hayatta olacaktı.
Şiddeti önlemenin en önemli yolu önleyici politikaları hayata geçirmektir. Ancak Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı bu konudaki sorumluluğunu sadece başsağlığı mesajı yayınlamak ve davalara müdahil olmakla sınırlı tutmaktadır. Biz taziye değil önleyici mekanizmalar oluşturulmasını, kadın erkek eşitliğini sağlayan politikalar üretilmesini istiyoruz.
Hiçbir baskı ve engelleme erkek-devlet şiddetine karşı biz kadınları bulunduğumuz her yerden isyan etmeye ve sözümüzü büyütmeye engel olamayacak.
Geçtiğimiz cumartesi günü bu alandan Mahsa özelinde gericilerin şiddetine maruz kalan tüm İranlı kadınlar için şeriata karşı laiklik vurgusu yapmış, ‘laiklik kaybedilince ilk kaybedenler kadınlar oluyor’ demiştik.
Bugünde aynı acı ve isyanla, bir sokak ortasında öldürülmemek, erkeklerin ‘sevgisinin’ arzularının, inançlarının öfkelerinin kurbanı ve nihayetinde bir sayısal veri olmamak için
Kadınlar olarak; yaşamlarımızdan ve haklarımızdan vazgeçmeyeceğimizi bir kez daha haykırıyoruz.
Eşit ve özgür bir yaşam için kadın dayanışmasından güç alarak örgütlü mücadelemize ısrarla devam edeceğiz.
Eşit ve özgür bir yaşamdan yana olan herkesi kadın cinayetlerinin politik olduğunun bilincini büyütmeye, İstanbul Sözleşmesi’ni savunmaya, sözleşmenin ve 6284 sayılı yasanın etkin bir şekilde uygulanması için mücadeleyi büyütmeye çağırıyoruz.
Yaşamlarımızdan da haklarımızdan da vazgeçmiyoruz.
Yere batsın sevginizde namusunuzda erkek iktidarınızda!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.