Sistem halklara iyiden yana bir şey vaat etmiyor
DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, Özer Elektrik’ direnişini ziyaretinde, “40 yıllık bir öykünün sonuna geldik” demişti. “Nasıl yani?” diye sorduk: "Bu sistem artık dünyada da, Türkiye’de de tüm dünya halklarına iyiden yana bir şey vaat etmiyor."
“Aslında, ‘Dünya bir yol ayırımında’ derken, ’40 yıllık bir öykünün sonuna geldik’ derken onu anlatmaya çalıştım. Bu sistem artık dünyada da, Türkiye’de de işçilere, emekçilere, kadınlara, gençlere, tüm dünya halklarına iyiden, güzelden yana hiçbir şey vaat edemiyor. Yani bize yaşattıkları dünya, bize dayattıkları ülke belli: İşte işsizlik, yoksulluk, gelir dağılımı adaletsizliği, sendikasızlık, örgütsüzleştirme, işte bütün dünyada savaşlar, ırkçılık, kadın düşmanlığı, emek düşmanlığı, işçi düşmanlığı… Bütün bunlar aslında bu sistemin artık yürümediğinin çok açık bir biçimde göstergesi.”
DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu ile röportajımızda ilk sorumuz, Özer Elektrik direnişini ziyarette başlığa çektiğimiz açıklaması üzerine oldu. “Çok uzun bu yazı” diyenler için yanıtın en somut detayını en başa çektik…
- Dilovası’nda Özer Elektrik direnişini ziyaretinizde 12 Eylül askeri darbesine atfen, “40 yıllık sürecin sonuna gelindi?” dediniz. Detaylandırır mısınız?
- Oradaki konuşmamda da vurguladığım nokta aslında bizim 13-15 Şubat tarihlerinde gerçekleştirdiğimiz 16’ncı olağan genel kurulun ana temasıydı. Genel kurulun açılışında yaptığım konuşma, ‘Tarihsel bir yol ayırımındayız, dünya bir yol ayırımında’ diyerek başlıyordu. Çünkü hem dünyada hem Türkiye’de, 20’nci yüzyılın son çeyreğinden itibaren sermaye işçi sınıfıyla kurduğu masayı 40 yıl önce devirdi. Yani sosyal haklar, sendikal haklar, kazanılmış haklar noktasında yıllar süren mücadeleler sonucunda elde edilen hakların tümünü ve işçi sınıfıyla sermaye arasındaki ilişkiler düzlemini sermaye deyim yerindeyse bir tekme vurarak devirdi.
Ve ondan sonra da başta sendikal haklar olmak üzere kazanılmış hakları ortadan kaldırmayı hedefleyen yeni bir strateji hayata geçirdi. Bunun adına neoliberalizm dediler.
ÇÜNKÜ HERŞEY PİYASALAŞTI
20’nci yüzyılın son çeyreğinde bütün dünyada kapitalizmin kendi krizine çözüm bulmak için başlattığı bu süreç esas olarak bir şeyi hedefliyordu. Bütün politikalar işçi sınıfının yeniden tarih sahnesine çıkmaması hedefi üzerine kuruluydu. Yani hem sendikal, hem politik olarak; işçi sınıfının bütün örgütlenme düzemlerinde yeniden tarih sahnesine çıkmaması ana hedefinin ifadesidir aslında bu. Ve o nedenle de en başta işçi sınıfının sendikaları hedef alındı. Sendikal haklar tamamen ortadan kaldırıldı ve hayata geçirilen bu neoliberal politikalar bir taraftan işçi sınıfıyla sermaye arasındaki mücadelenin düzlemini arttırdı çünkü her şey piyasalaştı.
TOPLUMSAL HAYATIN BÜTÜNÜ…
Sadece üretim alanı dediğimiz işyerlerinde, fabrikalardaki süreç değil; aynı zamanda hayatın bütünü; yani sağlık hakkından eğitim, barınma hakkına kadar bütün temel kazanılmış hakları ortadan kaldıran bir sürecin önü açıldı. Toplumsal hayatın bütünü piyasaya açıldı ve piyasalaştı. Dolayısıyla böyle bir süreçte emek ve sermaye arasındaki ilişkiler düzlemi aslında yeniden kuruldu ama sermaye bu düzeni yeniden, tek taraflı olarak kurarken bütünüyle işçi sınıfının örgütsüzlüğünü hedefledi.
BÖYLESİ BİR PARADOKS
Taşeron çalıştırma başta olmak üzere bütün güvencesiz çalıştırma biçimlerinin bu kadar yaygınlaşmasının hedefinde işçi sınıfının örgütsüzlüğü vardı. İşçi sınıfının bütün mücadele örgütlerinin etkisiz hale getirilmesi temel hedefi vardı. Bu süreç aslında hem gerçekten sınıf hareketini, sendikal hareketi çok ciddi bir biçimde zayıflattı. İşçi sınıfı aslında tarihinin en büyük genişlemesini yaşarken işçi sınıfının hem sendikal hem siyasal örgütleri en zayıf dönemini yaşıyor bugün. Böyle bir paradoks var orta yerde.
Bir taraftan bu politikaların çok önemli siyasal sonuçları oldu bütün dünyada.
Aynı zamanda bütün dünyada sistem yine krize girdikçe daha da baskıcı, daha da otoriter rejimlerin yükseldiği bir dönemi yaşıyoruz.”
24 OCAK 1980’DE BAŞLADI: “Türkiye’de bu süreç aslında 1980 yılındaki 24 Ocak kararları ve arkasından gelen 12 Eylül süreciyle birlikte yaşandı. Yani neoliberal politikaların uygulanabilmesi için Türkiye’de 24 Ocak kararlarının hayata geçirilebilmesi için 12 Eylül darbesi koşulları çok elverişli bir ortam olarak kullanıldı. Ve aslında bugün bize yaşatılan Türkiye, 40 yıl önceki sürecin bir sürecin sonucudur diyebiliriz.”
DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu arkadaşımız Aktan Uslu’nun sorularını DİSK Genel Merkezi’nde yanıtladı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.