Bir önceki yazımda da kısaca bahsetmiştim, halk olarak yüzde seksenimiz zamanın öneminden çok fazla haberli değiliz. Oysa zaman çok önemli teknoloji, bilim ve ekonomide büyük gelişmeler yaşanıyor. Ay’a, Yıldız’a çıkan ülkeler var. Maalesef bu tür konulardan pek haberli bir toplum da değiliz. Yapılan bir araştırmada her dört kişiden ikisinin psikolojisi bozukmuş, bu insanlar hayatları boyunca bunalım ve sıkıntı içinde yaşıyormuşlar. Bu hastalığın bir sebebi de zamanın önemini bilmediğimizdendir. Bu sadece bir örnektir; bir kahvede dört kişi okey oynuyor, dört kişi de onları izliyor ama ne izlemek, okey masasının içine düşecekler gibi kendilerinden geçmişler. Yanlarına oturdum, içlerinden birinin halini hatırını sordum, adam “Boş ver hemşerim şimdi zamanı mı? Adamlar resmen mantık kurallarını ihlal ediyorlar.” dedi. Oyun bittikten sonra bu konuyu kenarından köşesinden biraz tartıştık. İnanın hepsi de zamanı öldürmek için oynuyoruz dediler. Çoğu emekliydi, kimi insanlara yetmeyen zaman Türkiye’de emeklilere, çalışanların bir kısmına ve sokaklarda boş boş dolaşanlara çok fazla geliyor ki onlar da onu öldürüyorlar. Bu arkadaşlara kütüphanelere gidip üye olmalarını, kitap okumalarını, her sabah yürüyüşe çıkmalarını ve sosyal hayatla daha çok ilgilenmelerini söyledim. Yapacaklarını sanmıyorum ya ama ben görevimi yaptım. Yaşlılarımızın çoğu kendilerini hurdaya çıkmış, modası geçmiş ve trafikten men edilmiş arabalar gibi görüyorlar. Ben de dahil olmak üzere çoğumuz arzularımızı ve hayallerimizi yitirmişiz. Ruhlarımız çürümüş. Bu konuyu konuştuğum insanların çoğu, yaş yetmiş iş bitmiş yani kendilerinin hiçbir işe yaramadığını düşünüyor ve söylüyorlar. Ne yazık ki emekliler bu ülkede hayattan çekilmiş durumdalar. Ya ortalama ölüm oranı yetmiş ve üstü değil de daha az olsaydı? Yaşama ömrümüz yetmiş ve daha yukarısı değil de 1 yıl olmuş olsaydı. O zaman ne yapardık, zamanı nasıl değerlendirirdik, yaşamı ve zamanı yine böyle erteler hiç önemi olmayan işler yaparak öldürür müydük bu yaşamı? Değerlendirememek, bu konuda bilinçsizlik halk olarak bize çok pahalıya mal oluyor. Belki benim içinizden hariçten gazel okuduğumu düşünenleriniz vardır. Ben de yaşlı biriyim ama ben zamanı öldürmüyorum, bu benim elimdeki bir şey, kitap okuyorum, yazı yazıyorum her türlü sosyal hayata katılıyorum. Mesela resim yapıyorum, kurslara gidiyorum, ve spor yapıyorum, inanın bana zaman yetmiyor bile. Neden dünyaya geldiğimizi ve yaşamın içindeki görevimizin ne olduğunu inanın bilmiyoruz. Her türlü yokluğa, yoksulluğa ve her türlü kötü olaylara rağmen hayat yaşamaya değer. Bu duyguları taşımak hayata canlılık vermektir. Konuştuğum kimi arkadaşlar artık uğrunda yaşamaya değer şeylerin olmadıklarını söylüyorlar, ya böyle yanlış bir düşünce olabilir mi? Birkaç gün önce bir hastanede ameliyatla göğüslerinden birini aldırmış bir hanımla tanıştım. Ağlayıp sızlayıp “Beni bu tek göğüsle kim ister denize giremem sokakta gezemem.” diyordu. İnanın onu ikna etmek için epey zamanımı harcadım ama sonunda bu düşüncelerinin yanlış olduğuna onu inandırdım. Hayatı anlamlı hale getiren mal mülk para gibi şeyler değil ki. Dünyanın her yerinde bacakları olmayan, kolları olmayan farklı hastalıkları olan insanlar var. Evet zamanı bilinçli kullanmalıyız çünkü çok çabuk geçiyor. İnanın yaşadığım şu yetmiş yıllık zamanda hayatıma iz bırakan birkaç önemli hatıramın dışında hiçbir şey yok ve bu zamanın nasıl geçtiğini hatırlamıyorum bile. Yaşımız kaç olursa olsun yaşımıza bakıp yaşlandım ben öldüm bıktım deyip yaşamdan ellerimizi çekmemeliyiz, yaşımız kaç olursa olsun istediğimiz zaman doğru güzel işler yapabiliriz ve yaptığımız bu işler bizi hayata daha çok bağlar. Bu anlamda sorgulamamız gereken en önemli şeylerden biri kendimize neden sokaklarda boş boş dolaşıyorum? Neden bir işe yaramıyorum? Neden zamanı öldürüyorum? Neden okumuyorum? Neden sosyal hayata katılmıyorum? Neden mantıksız işlerle avutuyorum? Neden her şeyi biliyormuş gibi davranıyor aslında hiçbir şey bilmiyorum gibi şeylerle sorgulamalıyız. Bir iki gün önce yaşlı bir amca sohbet ettiği birine “Ben senin kökünü kömürünü sülaleni tanırım baban az mı … ananın babası ….. yapardı.” dedi. Bunun gibi hiç konuşmaması gereken sözler söylüyordu ve bu söylediklerinin farkında bile değildi. Çok yaşlı biri de değildi karşısındaki adam utancından kıvranıyor ama bir şey söylemiyordu. İşte kimi insanlarımız ne yazık ki zamanlarını böyle değerlendiriyorlar. Bu tür alışkanlıklarımızdan istersek vazgeçebiliriz yazıyı küçük bir öyküyle bitirelim. Ali zamanın ne olduğunu dedesine soruyor, dedesi bir iki gün düşüneyim söylerim diyor. Ali’yi ikna edecek bir şey söyleyemeyince fırıncıya gönderiyor sonra kahveciye sonra başka kimselere de gönderiyor. Ali bir sürü insanlar konuşuyor ve birçok şey öğreniyor, Ali bu sorma sırasında çok güzel bir zaman geçiriyor ve zaman konusunda da birbirinden farklı çok güzel şeyler öğreniyor.