Yok olmak içindeki var olma mücadelesi yakıyor canımızı.. Kırık havanın turnası nasıl uçar nasıl sevilir hayali bir düş dalındayız sanki.
Bir çiçek büyütüp sığdırdık saksıya fakat öyle ki ne sevmekten ne zulümden korkmak yakışmaz Lütfi canımıza.. Bir fanus içindeki dönencede var olmanın var olmanın getirdiği yok olmanın ver taraflısını yaşıyoruz yaşamaktayız yaşayacağız tarihin ruhumuzdaki kalbimizdeki tekerrürü ileri bırakmaz benliğimizi gafil yüreğimizi.. Balığın görmeyeceğini malikin göreceğine duyduğumuz inanç bizi ayakta tutuyor koparılan yaprakların zehirlenen toprakların katılaşmış Can sularının elbet bir vakti vardır.. Ruhumuz yorulmuş diyor Arıkan, kırık hava ezgisinde dizelerinde bütünleşti diyor yaralarımızı eksik yanlarımızı düşleri dün de bıraktıklarımızı..
Yok olmak için ne var olmanın Savaşı'nda o kadar çok yorulmuş o kadar çok sese fiile kör olmuşuz ki ne dökülen yaprağın tozu ne de açan çiçeğin Menekşe kokusu ruhumuzu uyandırmadı uyandıramadı. Aynaya bakmaktan koşmaktan görmediniz mi yürümenin şifasını alamaz mı oldunuz kirli dalgalarınızdan temiz havanın kokusunu.. Payda aracımız acı bile Durmuş kalmış öylece..
Araf mı ne bu karıncalı düşünceler öyle yakışıyor mu şu gencecik çehreye? Bir vurgun yere olur şimdi dalgalar kıçı kırık geminin demiri bile hal sanıp durur derinliklerde.. Viran olan bir liman penceresinden küllerinde bir ve dağı'nın içinde kendi dipsiz kuyu suyunda kalıverir öylece. İfadeden yoksun kaç satır arasında kandırıldık ve de kandık sarıp sarmalayan satır aralarında. Kavgalarımızdan türeyen bir suyun ağırlığından da az kalan kinin nefretin kalbimizi zehirlenmesini nasıl izin verdik? " Ne diyor Hayyam vaad etmeseydi Tanrı o'na bile etmezlerdi secde" bir ödülün efsun'un zihnimizi terbiye edebilmesi dahi bir çıkar mı yoksa bir umut halkasının verdiği Cenk mi bilmeyeceğiz bilemeyeceğiz. Fakat kalbi Dilipak çevrelerin sabilerin billuriye hasbihali döndürmüyor mu bu dünyayı? Velev ki kimimize insan olabilme kalabilme yetkinliği çark etmedi edemedi. Yüzüne bakılası bakılmayası bir de çehreler geldi geçti ve savurduk lafı güzaflarımızı..
Aynı gökyüzü altında Kanat açan yaşayan kuşlar kadar Cenk olamadı iliklerimiz. Samimiyet ve samimiyetsizlik arasında görülen görüşülen hasbihal içerisinde terkedildi kimliklerimiz.. Yarınlar deyip sunulan kaç satır bir rüzgar getirdiği hissiyatı yaşayabilir, bunu anlamakta geç çok kaldı kanatılan ben-i kalpleriniz.