Konuyu haberleştiren, Cumhuriyet Gazetesi’nden Mustafa Çakır. Bana göre, başarılı bir gazetecilik örneği. Onu kutlamanın yanı sıra haberinde yer verdiği ayrıntılara çok dikkatli bakmak gerekir diye düşünüyorum.
Haber, facianın ardından, işyerinde örgütlü bulunan Türkiye Maden-İş Sendikası Disiplin Kurulu’nun işçilerle görüşerek hazırladığı raporu içeriyor. Raporda tek tek sıralanan skandallar, facianın nedenini de ortaya koyuyor aslında.
Soma’da yaşananların asıl sebebi, ‘’PATRON TEZGAHI’’ imiş. Çünkü, denetimleri bir hafta ya da 10 gün öncesinden haber alan işveren müfettişleri "anayollarda gezdiriyor" ve önlem alınan yerlere götürüyormuş.
Hal böyleyken, facia öncesinde ısı artışını bir aydır hisseden ve bunu işverene bildiren işçileri kimsenin dikkate almadığı da rapora yansımış. Denetimleri bir hafta ya da 10 gün önceden haber alan işveren müfettişleri ana yollarda gezdirip önlem alınan yerlere götürüyormuş. Müfettişler, işbaşı yapacak işçilere yeterli eğitim verilmediğini, gaz maskelerinin eski ve içlerinin toz dolu olduğunu ve kullanılan aletlerin yetersizliğini görmüyormuş, doğal olarak.
Yani, sizin anlayacağınız ‘’denetimler fiyasko’’…
Türk-İş’e de sunulan raporda, “Sendikaya haber verdiniz mi” diye sorulan işçiler, sendika temsilcilerinin de aynı ortamda çalıştığını, durumu bildikleri için söylemeye gerek duymadıklarını dile getirip, “sendika bu durumda ne yapabilirdi ki” yanıtını vermiş.
Anlayacağınız, işçilere yapılan aşırı baskı, “korku hegemonyası” oluşturmuş. Hatta çok ileri gidilmiş, işçilere küfür etme ve dayak atma terbiyesizliği bile yapılmış.
İşini kaybetme korkusu içinde olan işçiler ise bütün bu insanlık dışı muamelelere ses çıkartamamış ve dertlerini kimselere anlatamamış.
İşte, asıl facia, bu sürecin devam etmesindedir…
Bu süreç, taşeronluk sisteminde yapılan yeni yasal düzenlemelerle daha meşru hale getiriliyor. Yeni düzenleme, kölelik düzenini kutsamakla kalmayıp yasal çerçeve içine de oturtuyor.
Yaşamak uğruna çalışmak önemli ve kutsaldır. Ama, çalışırken her an ölümle burun buruna gelmenin, ‘’yasayla korunabilir çerçeve içine alınması’’ kabul edilebilir bir durum değildir.
Bu yasal düzenlemeyi oluşturup, TBMM’de tartışılmasını ve de ‘’taşeron işçilerin sorunu çözülüyor’’(muş) gibi kamuoyuna sunulmasını sağlayanlar suçludur. Üst ya da alt işveren deyimleri arasına sıkıştırılan işçi canlarının bir bir alınıyor olmasındaki (yasal sorumluluk bir yana) vicdani sorumluluktan kimse kaçamaz.
O yüzden SOMA KATLİAMI’nı daha çok yazacağız. Daha çok ısıtıp ısıtıp işverenlerin ve onların temsilcisi AKP iktidarının önüne koyacağız.
Yine SOMA, bıkana kadar SOMA diyerek, sorumlulardan er ya da geç hesap sorulmasını sağlayacak yasal düzenlemelerin önünü açacağız. Kararlılıkla takip edeceğimiz bu süreçte, sorumluların cezalandırıldığını göreceğiz ve bir avuç ekmek için o kara zindanlarda ölüme terk edilen emekçilerin hiç olmazsa ailelerinin yaralarına merhem olacağız.
Biliyoruz ki, ‘’kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiç birimiz’’…