Bu ülkede artık; pozitif bilim anlayışının yadsındığı, hukukun üstünlüğünün tanınmadığı genel süreç yaşanmaktadır. Cumhuriyet’in kuruluş değerlerini ret ve inkâr eden akım, güçlenmektedir. Atatürk’e yönelik düzeysiz yergilerin “özgürleşme” sahteciliğinde yapıldığı açıktır.
“Mütareke” döneminin “Hürriyet ve İtilâf” zihniyetinden esinlenen emperyalizme tutsak karşıdevrim kıskacı, sanki ulusun alınyazısı olmuştur. Yanıltılmak ve aldatılmak konusunda hiçbir direnç göstermeyen bir kısım halk kitlesi, hazır oy yığınları yaftasını üzerine iliştirmiştir.
Ülke ve ulus tarihinin en çetin koşulları yaşanmaktadır. Cumhuriyet ve devrim ölçütlerini bir kenara bırakan bambaşka ve tanınamaz bir Türkiye ortaya çıkarılmaya çalışılmaktadır. Ayırımcı, teokratik ve geçmişin siyasal döneklerinden oluşan “cenah”, geniş adımlar attıkları inancındadırlar. Bu ülke ve ulus adına kendilerini Kemalist devrime adayanların tasfiye edilecekleri sanısındadırlar. Onlara göre; “Artık devrim sönmeye yüz tutmuş ve ondan geriye pek az şeyler kalmıştır.” Ama asıl yanıldıkları yargıları da budur.
Bunca kötücüllüğe karşın Kemalistler; yıkıcı, bağnaz ve çağdışı yapılı, ”tam bağımsızlık” ereğinden yoksun emperyalist cepheye teslim olmayacaklardır. Türkiye’nin kurtuluş ve kuruluşuna egemen olmuş devrim kazanımları için halkı bilinçlendirmekteki görev ve sorumluluğunu, düşünsel alanda yine cesaretle sürdüreceklerdir.
Cumhuriyet ve devrimi savunanlar, güç ve kudretlerini şanlı Anadolu İhtilâli’nin antiemperyalist ivmesinden ve kuruluş yıllarının ulusalcılığa dayalı toplumculuğundan almaktadırlar. Halktan yana, bilimi rehber edinmiş ve yurttaşlık onurunu kavramış uğraşların başarısızlığı ise tarihte asla görülmemiştir. Devrimci felsefede yılgınlığın yeri yoktur.Onurlu her toplumsal uğraşın, yenilmez bir ivmesi vardır !..