Bazı haller vardır, çok sık yaşanır herkesçe yaşanır da adı konmadıkça ifade edilemez. Adı konduğunda, biri bir tanım yaptığında “işte tam olarak benim yaşadığım bu” dersiniz. Impostor sendromu da bunlardan biri. Özetle tanımlamak gerekirse kişinin kendi başarılarını, yetkinliklerini gerçekte olduğundan daha değersiz görmesi, kendisini kimi pozisyonlara bir türlü layık bulmaması, başarılarının altında hep dış etmenler araması olarak tanımlayabiliriz. Ne tesadüftür ki kadınların bu sendromu yaşamalarının erkeklerden daha yaygın olduğunu görürüz.
Sınavdan aldığınız sonuca “inanamamanız” bu sendromu yaşadığınızı gösteriyor. Başvurduğunuz projenin, yaptığınız yüksek lisans başvurusunun, burs başvurusunun kabul edilmeyeceğine edileceğinden daha çok inanıyorsanız bu sendromun etkisinde olabilirsiniz. “Yalnız bir kadın olduğum için beni seçtiler” cümlesini “Başarılarım sayesinde bunu hak ettim” cümlesinden daha çok kuruyorsanız örneğin, yine impostor sendromunu düşünmekte fayda var.
Sadece bireysel gözlemlere dayanarak söylenebilir ki, başarılarından dolayı tebrik edilen bir erkek bunu basitçe “teşekkür ederim” olarak karşılarken, kadınlarda “falanca olmasa başaramazdım” ifadelerine daha sık rastlarız. Erkekler başarılarını sahiplenmek konusunda daha cömert davranabilirken, kadınlar bu başarıları genelde başka bir sebebe bağlama eğilimi gösterirler. Başarıların bireysel olarak kabul edilmemesi ruh halinin kişiyi impostor sendroma götürmesi kuvvetle muhtemeldir.
Murat Yeşildere’nin “Eyvah Ceo Doğuruyor!” kitabında belirttiği üzere kadınlar önlerine gelen bir pozisyona başvurmak için sunulan 10 yeterliliğin 10’una da sahip olmayı beklerken; erkeklerde bu oran 3 imiş. Yani erkekler talep edilen kriterlerin yarısını dahi karşılamıyor olsa bile o pozisyona başvuruyor. Acaba bu durum erkeklerin şişirilmiş özgüveninden mi kaynaklanır, yoksa kadınların ekseriyetle değersiz hissettirilmesinden mi?
Impostor sendromuna sahip kişilerin terfi talep etmek konusunda daha çekingen olduklarını görürüz. Kaç kadın senelerce emek verdiği halde bir türlü terfi alamadığında bunu kendisine yapılan bir adaletsiz olarak görmek yerine zaten bunu hak etmediğini düşünmüştür? İlk işe girişlerde ücret pazarlığı yapanların yine çoğunlukla erkekler olduğunu biliyoruz. Bütün bunlar kadınların bulundukları pozisyon konusundaki kuşkulu hallerinden ileri geliyor. Peki bu hissin daha çok kadınlarda oluşmasına ne sebep oluyor?
Herhangi bir şirkette üst düzey yönetimde bir kadın olduğunu gördüğünüzde aklınızdan “acaba oralara nasıl geldi” sorusunu erkek yöneticilere kurduğunuza kıyasla daha mı sık soruyorsunuz? Özellikle de genç ve seksi bir kadın söz konusu olduğunda yüksek bir pozisyonda çalışması halinde arkasından cinsellik içeren bir dedikodu çıkmasına daha sık rastlamaz mıyız? Kadınların hırslı, güçlü, azimli olmaları ne kadar takdir edilir? Sadece gerçek hayatta değil dizilerde/filmlerde bile iş hayatındaki o “başarılı” kadın iyi kalpli bir kadın figürü müdür, yoksa entrikalar çeviren, aile kurmayı hak etmemiş bir femme fatale mi? Kadınların başarıyı sahiplenmeleri önündeki engel sadece kendi iç hesaplaşmaları mı?
Tam da bu yüzden impostor sendromu dahil kadınların sosyal ve ekonomik bağımsızlıkları konusunda önlerindeki engellerin bir bir yıkılması gerekiyor. Kadınların başarılarına sahip çıkabilmeleri, birey olarak kendilerini değerli hissetmeleri, toplumun da bu başarıyı gereği gibi takdir etmesi gerekiyor.
Aslı Karataş, toplumsal cinsiyet alanında çalışan bir avukat olup kısaltması “sebuka” olan sen bu kadınların avukatı mısın” (www.sebuka.com) platformunun kurucusudur. Masallarda toplumsal cinsiyet öğelerini inceleyen "Uyuyan Güzel Uyandı" isimli kitabın yazarıdır.