Geçen hafta İtalya’da yaşanan depremin Marmara bölgesinde bir büyük deprem tetikleme olasılığının çok düşük olduğu, ancak İstanbul’un 250 yıl sonra büyük bir depremin “beklenti alanında” yer aldığı hatırlatıldı.
Dünyanın önde gelen jeolojik araştırma kurumlarından Potsdam Jeoloji Araştırmaları Merkezi (GFZ), İtalya’daki son depremin Marmara’da bir jeolojik hareketlenme yaratma olasılığını olağanüstü düşük bulurken, yine de bunun yüzde 100’lük bir oranla yok sayılamayacağını bildirdi.
Bu bildirimi Prof. Dr. Marco Bohnhoff’un ağzından duyan resmi yapı, kendisinin ‘’gerilim dağılımının ve sinyallerin aradaki mesafe nedeniyle çok güç yitirdiği, bu nedenle son depremin Marmara’da pek etkili olamayacağı’’ tezini dikkate alırken, “Ancak yanlış anlamalara yer vermemek için tekrar etmiş olayım: Bilimsel bir temelde, ‘böyle bir olasılık kesinlikle bulunmuyor’ da diyemeyiz” söylemini ise kamuoyu önünde tartışmak istemiyor.
Neden, çünkü, riskin arttığına ilişkin bulgular da var…
Prof. Bohnhoff, İstanbul’da ne zaman büyük bir deprem olacağı yolundaki soruları da, tarihsel depremlerden hareketle yapılmış bazı tahminler ve hesaplamaların varlığına dikkat çekerek yanıtlıyor. Ve diyor ki;
“Bu bölgedeki çok iyi tutulmuş olan son 2300 yılın kayıtlarından hareket edebiliyoruz. Buna göre, ortalama her 250 yılda bir büyük bir deprem yaşanmış. Bölgedeki son büyük deprem 1766 yılındaydı. Yani 250 yıl dolmuş bulunuyor. Bu, hemen yarın İstanbul ve çevresinde bir büyük deprem olacağı anlamına gelmiyor. Olabilir de. Deprem olasılığı yüksek. Muhtemelen 7’den büyük güçte bir büyük depremin İstanbul çevresinde yaşanması, önümüzdeki 30 yıllık dönemde yüzde 35-60 arası bir olasılık.’’
Jeofizik Mühendisi Yrd. Doç. Dr. Oğuz Gündoğdu’nun uyarısına gelince…
Marmara Denizi'nde son gerçekleşen depremler hoş olmayan ve 'algılanması zor işaretler veriyormuş.
1855’teki büyük Bursa depremi sonrası beklenen yeni hareketlenme ihtimalinin giderek arttığını söyleyen Gündoğdu’nun ifadeleri şöyle:
"Bölgede son yaşanan hareketlerde sıkıntılı durum var. Bu depremler Adalar bölgesinde açılmayı,kuzeyde sıkışmayı ifade ediyor. Gölcük Depremi'nden bu yana ilk defa görülen bu durum hiç hoş değil."
Başka bir tehlikeye daha, sözlerinin arasına sıkışmış gibi…
"Bölgede son yaşanan hareketlerde sıkıntılı durum var. Önce iki kez kuzeyde 3.7 şiddetinde yaptı. Bu depremler faya değişik açı yaparak sıkışmayı ifade eden tarzda oluştu. Arkasından Adalar açığında 4.2 şiddetinde düşey tarzda bir deprem oldu ve açılmayı bize gösterdi. Gölcük Depremi'nden bu yana ilk defa görülen bu durum hiç hoş değil. Hemen deprem olacak demiyoruz, ama değişik, algılanması zor işaretler görüyoruz."
Prof. Bohnhoff ile Oğuz Hoca’nın yaklaşımlarındaki benzerlik önemli.
Bursa’da artan riske gelince…
Tarihsel bilgiler ve elde edilen gözlemlemelerin, 1855 sonrası Bursa'da tekrar bir hareketlenme ihtimalini arttırdığını da ifade eden Oğuz hocanın ifadeleri mutlaka dikkate alınmalıdır.
Diyor ki;
"Hedef, depremi önceden belirlemek olmalıdır. Fayın yerini bilirsek ne kadar risk oluşturduğunu söyleyebileceğiz. Bursa giderek gelişiyor, büyüyor ve risk giderek artıyor. Doğalgaz geldi yangın riski var. Büyük deprem Bursa'da 1855 yılında olmuş. Gözlemlerimiz ve tarihsel bilgiler bunun 150 yılda bir tekrarlanma ihtimalinin fazla olduğunu gösteriyor. "
Oğuz Hoca, kentsel dönüşümü depremin yapacağı tezini de sıkı sıkıya savunuyor. Haksız da sayılmaz hani…
Kent kültürünü geliştirmek, yaşam kalitesini arttırmak ve güvenliği sağlamak kentsel dönüşümün gerçek amacıysa, buna örnek verilecek bir yer yok.
Binaların yerine insanı yenileyemezsek, afet öncesi ve sonrasını düşünmezsek, mevcudun devamını sağlarız.
Bu yüzden de, ‘kentsel dönüşümü deprem yapacak’ tezi önemlidir.
Yeniden deprem psikolojisinin yaygınlaşmaya başladığı şu günlerde, yerli ve yabancı bilim insanlarının uyarılarını ciddiyetle dikkate almalıyız.
Çünkü, doğal afetlerde artan kayıplar ilahi adaletten değil, insanlığın beceriksizliği ya da rant uğruna kanıksadığı duyarsızlığından kaynaklanıyor.