Yazacağına yumruk at, linç et, hatta öldür

BARBAROS TANTAN

Başlıktan da anlaşılacağı üzere, siyasetin 31 Mart seçimlerinden sonra yaptığı garip hesaplamaların dışında, toplumu yeniden baskı altına almayı amaçlayan yeni provokasyonların gerekçelerini hiç kimse yok sayamaz.

Baskı altına almak dedik, öncelikle de medyayı…

Bunun, yakın geçmişteki ilk somut örneği Cumhuriyet Gazetesi’nin önceki kadrosunda önemli görevler üstlenmiş olan gazeteci, yazar, karikatürist, hukukçu ve vakıf yöneticisi isimlere verilen hapis cezalarının bir bölümünün apar topar infazı kararıdır.

Ne yapmışsın da böyle bir cezaya layık görülüyorsun, sadece yazmışsın ve kamuoyunu görevin gereği bilgilendirmişsin. Ama, kapsamlı bir kumpası bozduğun için egemen siyasi anlayış içinde örgütlenen bir cemaatin ele geçirdiği devlet kurumlarının gücüyle verdiği kararlara boyun eğmeye zorlanmışsın. Sonra, o kararları veren kadroların önemli bölümü terörist ilan edilmesine rağmen, kararları olduğu gibi kalmış ve üzerinden yürünerek adı geçen gazetecilere (en azından bir bölümüne ya da 5 yıldan az ceza alanlara diyelim) verilen kararın infazı için hukuki sürecin sonlanmasını beklemeden infaz uygulamasına geçilmiş.

İşte, bu kararın ardından Cumhuriyet Gazetesi’nin eski kadrosundan Hakan Kara, Güray Öz, Musa Kart, Önder Çelik ve Mustafa Kemal Güngör 1 yıl 23 günlük, Emre İper ise 7 ay 14 günlük cezalarının infazı için Kocaeli Adliyesi’ne gelip savcılığa teslim oldu, Ardından da tutuklanarak Kocaeli 1 Nolu F Tipi Cezaevine gönderildi.

Tutuklananlar gazetecilikten başka bir iş yapmamıştır. Verilen kararın özünde de iktidarın istemediği biçimde yayıncılık yapılması yatıyor. Bu kararlar ve infaz, ülkemizde yargının ne kadar siyasallaştığının ya da siyasi erkin etkisinden kurtulamadığının açık göstergesidir.

Yeniden anımsatmak gerekiyor ki, GAZETECİLİK SUÇ DEĞİLDİR…

Birileri de, hukukun egemenlerin etkisinde iğdiş edildiği ortamı fırsat bilerek, her zamankinden daha fazla saldırganlaştı. Hem de öylesine ki, ana muhalefet partisi lideri ile TBMM Başkan Vekili, bu saldırganlıktan nasibini aldı.

Herkesin gözü önünde gerçekleşen bu saldırının ardından, devletin siyaseten tepe noktasında olan iki kişiye yapılan saldırı, linçe dönüştürülmek istendi.

Bu olay, 1970’li yıllardan başlayarak çoklukla karşılaştığımız bir tabloyu yeniden anımsattı. CHP Genel Başkanı’nın linçten kurtulmak için korumaya alındığı evin etrafını saranlara ‘yakın o evi’ biçiminde yapılan çağrı, tıpkı Sivas katliamını anımsatıyordu.

Sivas’tan ne yazık ki ölümler çıkmıştı. Buradan ise ölümlü bir sonuç çıkmaması mucizedir.

Belki de, saldırıyı organize edenlerin çizdiği linç sınırı öldürmeyi kapsamıyordu. Ama, hem ana muhalefete hem de iktidardakiler gibi düşünmeyenlere büyük bir gözdağı vermeyi hesaplamışlardı.

Mesajın verildiği yer de çok önemli. Yoksul bir ailenin atan görevi sırasında yaşamını yitirmesi sonucu oluşan taziye ve cenaze ortamı. Yani, acılı aile ve yaşamını yitiren şehide olanca saygısızlıkla.

Bütün bu yaşananlardan ders alınması gereklidir. Çıkarılacak sonuçlar, yarının Türkiye’sinin önünü açmalıdır. Birlikte ve demokratik toplum geleneklerine uygun yaşamı yeniden inşa etmek önemlidir.

Aman ha, yazma, yazmaya devam edersen kendini cezaevinde bulursun…

Sıkışıklığı aşmak için yumruk at, yetmezse linç etmeyi dene, merak etme mutlaka kollanırsın, hatta yiğit bile ilan edilirsin…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.