Yatağan nöbeti !

 

 

Bir serüven haline dönüşmüştür özelleştirmeler…

Yağma ve talan çağrıştıran özelleştirmeler dolayısıyla, ülkenin emek kesimini temsil eden milyonlarca insan defalarca tepki koymuş, direnmiş ve derdini, yaratılan değerlerin gerçekten korunması gerektiğini anlatmaya çalışmıştır.

Ama, sermaye, bu sürecin tamamında kolluk kuvvetleri aracılığıyla baskı oluşturmuştur. Yargıyı da kuşatan düzenlemelerle, özelleştirme kararları pervasız biçimde uygulanıp, talana ve toplum değerlerinin peşkeş çekilmesine dönüşmüştür.

Şimdi, bu yaklaşıma Muğla Yatağan Santrali emekçileri örgütlü tepki gösteriyor.

Özelleştirme kararını bir kez iptal ettiren Yatağan işçisi, yemek yeniden ıstılıp önlerine konulunca isyan bayrağını çekti ve SAT-TIR-MA-YA-CA-ĞIZ diyerek direnmeye başladı.

Santral için yapılan özelleştirme ihalesini kazanan şirketin devir işlemlerini başlatacağını haber alan işçiler, karşı hamle ile işyerlerini terk etmeme kararı çıkarttı. İş makinalarıyla iş yerlerinin önüne barikat kuran işçilere mesaide olmayan arkadaşlarından da destek geldi.

İşyerinde örgütlü sendikalardan olan Tes-İş’in Şube Başkanı Fatih Erçelik’in dediği gibi, bu mesele artık sadece Yatağan’ın değil tüm ülkenin sorunudur. Barikatlarda nöbet tutan işçilerin ise ortak bir çağrısı var. Şöyle diyorlar;

"Biz artık Ankara'nın değil, Türkiye'nin sesimizi duymasını istiyoruz. İşçiler birlik olursa Türkiye'de yer yerinden oynar………….." 

Evet, gerçekten de öyle, ‘’Dünya yerinden oynar, işçiler birlik olsa…..’’

Dün TEKEL’di, direndiler, yetmedi. Ama, tarihe ‘’Ülke değerlerini satmak, peşkeş çekmek o kadar kolay olmayacaktır’’ notu düşüldü. Günlerce süren o direniş. Bir ülkenin yarattığı değerlerin korunması adına ayağa kalkabileceğine işaretti.

Ardından Gezi Direnişi geldi ve halen AKP’nin korkulu rüyası olma süreci birmedi. Şimdi de, YATAĞAN NÖBETİ.

Devir işleminin 7 Aralık’a kadar süresi vardı. Ne oldu, yasal olarak bu devir sağlandı mı, bilemiyorum. Çünkü, hafta sonuna denk gelen bu sürenin üzerinden 24 saat geçti. Kokusu elbette bugün çıkacaktır ortaya.

Ama, devir sözleşmesinin ezip geçemeyeceği gün gibi ortada olan bir emekçi direnişi var. ‘’İş yerimizi terk etmeme kararı aldık. Dönüm noktasındayız ve buradan asla ayrılmayacağız” diye rest çeken Yatağan işçisi, meşru müdafaa hakkını kullanıyor.

Türkiye Maden İşçileri Sendikası Yatağan Şube Başkanı Süleyman Girgin ise özelleştirme karşıtı hamleyi bir adım öteye taşıyacak çağrısını yapıyor. Ve diyor ki;

"Buna ister işgal deyin, ister başka bir şey deyin. Bu meşr-u müdafaa hakkıdır. Bu hakkımızı kullanıyoruz. Ülkemizin malları satılıyor. Bu yüzden, tüm ilericileri, emekçileri, yurtseverleri, aydınları, öğrencileri, gençleri barikata, buraya sahip çıkmaya çağırıyoruz. Bu barikat basit bir eylem değildir. Buradaki mücadele kuru bir özelleştirme mücadelesi değil, AKP faşizmine karşı başkaldırıdır. Herkesi bu mücadeleye bu barikata sahip çıkmaya çağırıyoruz…………….’’

Ekleyecek bir sözüm yok, durumu çok net özetleyen bir çağrı…

Santrale ait linyit işletmesinde kamyon şoförü olarak çalışan 27 yıllık işçi Hikmet Turan, aslında işçi sınıfının tüm başkaldırılara rağmen, özelleştirme sorununa bakışını özetlemiş. Aslında, özelleştirme karşıtı sınıf kavgasının neden başarılı olamadığını anlatmış. Diyor ki;

‘’Benim gibi 6 ayı, 1 senesi ve 3 senesi kalan işçiler var. Bizim başka işletmelere verilmemiz gerekirken, özel şirkete mal satar gibi verdiler. Tabir-i caizse durum aynen budur. Bize insan olmamızdan kaynaklı haklarımızı versinler, bunu istiyoruz. Haklarımız kabul edilene kadar bunu sürdüreceğiz.’’

YATAĞAN NÖBETİ dolayısıyla, umarım işçilerin bu bakışı da değişmiştir. Çünkü, aynı hakları korunarak başka işletmelere verilmeleri, özelleştirmeleri meşrulaştıramaz. Özelleştirme çalışmaları bir insanlık suçudur, işsizlik, aşsızlık demektir. Ülkeyi talan edip üç beş sermayedara peşkeş çekmektir.

Bu isyanı, siyasiler ve hükümet kadar haklarının korunmasındaki kararlılığını dile getirirken bakışındaki yanlışlığı gizleyemeyen işçi kardeşimiz de umarım duyar ve gereğini eksiksiz yapar.

Ülkemin ve emekçilerin aydınlık geleceği için…