Nazımın deyişiyle bir ağaç gibi hür ve bir orman gibi kardeşçesine yaşamak yani özgürce doya doya yaşamak hiç kolay değil bilinç ister , cesaret ister ve sabır ister yoksa öte türlü dünya varolduğundan beri yaşanıyor milyonlarca insan sıradan yaşayıp sıradan ölüp gidiyorlar yaşamak bir amaç uğruna yaşamak ve yaşadığını itiraf etmek kardeşçesine yaşamak bölüşmek paylaşmak Şilili Ozan Nerudanın yaşadığımı itiraf ediyorum isimli muhteşem bir romanı vardır nasıl yaşadığını bu romanda anlatır inişli çıkışlı bir yaşamdır hayatını halkına adamış bir adam diktatör pinoçetin halkına uyguladığı baskıya zulme karşı çıkmış halkına önderlik etmiş bu yüzden de başına gelmeyen kötülükler kalmamış ama o doğru bildiği yolda yürümüş hiç geri adım atmamış ve döneklik yapmamış cesur bir adamdır o sevgili dostlar binbir türlü yaşam biçimi var uzun yaşayıp kimselerin haberi olmadan ölenler olduğu gibi hayatını pinoçet hitler gibi halk düşmanlarına yaşayanlar da var yaşamaksa eğer eroin esrar satarak halkı zehirleyerek yaşayanlar da var buna insanlık deniyor onur deniyor şeref deniyorsa üç beş kuruş için Hipokrat yeminine aldırmadan küçücük bebeklerin ölümüne sebep olan doktorlar da var saymakla bitmeyen yaşam biçimleri var önemli olan insanca yaşamak insanlığa hizmet ederek yaşamak ve yaşadığıyla övünmek ve gurur duymaktır güzel şeyler kolay kolay elde edilmediği gibi güzel ve cesur insanlar da kolay kolay yetişmiyor şimdi geldi aklıma fakir baykurtun onuncu köy isimli bir romanı var halkın yanında duran halkı bilinçlendiren halk mücadelesine önderlik eden bilinçli cesur bir öğretmenin hayat öyküsünü anlatır yazar köyden köye tamı tamına on köy dolaşır bu öğretmen ama asla döneklik yapmaz zulüm karşısında asla pes etmez feodalizmin olduğu cahilliğin giderilmediği demokrasinin ve insan haklarının olmadığı yerlerde yaşamak çok zordur böyle ülkelerde aydın olmak halkına önderlik etmek halkın yanında olmak da gerçekten cesaret ister yine başka bir romancımız Oğuz Atay yaşamın zorlukları karşısında mücadele veremeyen intihar edenlerin hayat hikayelerini anlatır tutunamayanlar isimli eserinde sevgili dostlar hayat karamsarlığı boşvermişliği ve umutsuzluğu asla kabul etmez yazarların ve gazetecilerin halka gerçeği söylemek gibi bir sorumluluğu vardır bakın bir örnek vereyim bizim halkımızın çok rahat yaşadığını mutlu olduğunu gelir dağılımının adaletli olduğunu söyleyen yazan yüzlerce gazeteci yazar var bu da başka bir türlü yaşama biçimi daha dün İzmir’de yoksulluk ve açlık yüzünden ölen beş güzel bebeğin yasını tuttuk hepimiz yani seksen beş milyon insan sorumluyuz o bebeklerin ölümünden ilginç bir ayrıntıyı da söz etmeden geçemeyeceğim işi gücü evi barkı olmayan anne baba beş yıl içinde beş bebek yapmışlar bu da ayrı bir trajedi sorumsuzluğun ve boşvermişliğin anlamsızlığını görüyor musunuz bütün bunlar ahlakın adaletin güzel şeylerin toplumsal duyarsızlıkların dayanışmanın çöküşünü gösteriyor bize gerçekten yaşamak çok zorlaştı yaşamak cesaret ister diyorum ya sömürüye zulme karşıysanız ben de varım diyorsanız fikirlerinizi açık açık söylüyorsanız cesurca yaşıyorsunuz demektir tıpkı pir sultan hallacı Mansur deniz gezmiş ve Galileo gibi yaşamak sevgili okurlar yaşamak diyorum güzellikler diyorum onur diyorum diyorum da diyorum fakat işin içinde firavun olmak hitler olmak Neron olmak da var seçim insanların yaşamak dedim aklıma geldi çöllerde yetişen kaktüs diye bir bitki var hem rüzgara hem güneşe hem de soğuğa her türlü kötülüğe dayanaklı bir bitki yaşamak dümdüz bir çizgi değildir dolambaçlı yollardan geçersiniz ve inişli çıkışlıdır açlığı yoksulluğu yönetenler yüzünden değil bizim gibi insanların yüzünden çekiyoruz yönetenler öyle yönetecektir dün evden çıkarken her şey güzel olsun hiçkimse canımı sıkmasın moralim bozulmasın düşüncesiyle çıktım yani günün tadını çıkaracaktım kimseyle ağız dalaşı yapmayacaktım başarabildin mi derseniz elbette hayır evdeki pazar çarşıya uymadı güzel de bir hava vardı otobüs durağında araba beklerken sokaklardan öteberi toplayan bir adam geldi oturdu başladı hayatını anlatmaya yani güne adamın açlığıyla yoksulluğuyla ve isyanlarıyla başladım uzun zamandır bir şeyler yememiş gibiydi bununla da kalmadı her gün gazeteye gitmeden yolumun üstünde çay bahçesine uğradım daha çayımdan bir yudum almadan bir adam geldi karşıma oturdu selam bile vermedi başladı kiracılarına hakaret etmeye dört tane kiracısı varmış kiracılarından en kötüsü benmişim gibi gözlerimin içine bakarak hakaret üstüne hakaret ediyordu sonra bütün bunları yapmamış gibi çaycıyı çağırdı telefonunu verdi oğlum hocayla bir resmimizi çek dedi gerisiniz siz düşünün bu da bir hayat biçimi …