Yaşam, metni olmayan bir tiyatrodur !

BARBAROS TANTAN

Başlıktaki ifadeyi, 70’li yılların ortasında amatör tiyatro yapmaya çalıştığım sırada, saygıyla andığım güzel insan rahmetli Ruşen Hakkı Ağabey’in Özgür Kocaeli Gazetesi sütunlarına yansıya röportajımızda söylemiş, röportajın başlığı olarak yayımlandığını görünce de hem heyecanlanmış hem de çok sevinmiştim.

Çünkü, tiyatroya özgün bir yakınlaşmanın ifadesiydi o sözler…

Biliyorum ki, bu ifadenin altını dolduracak çok sayıda olay yaşanıyor. Herkes, kendi yaşamına ilişkin bir metin yazabilir ve o metni oyunlaştırabilir.

Bugün, Dünya Tiyatrolar Günü. Ülkede yeterince ilgi görüp görmediği yıllardır tartışılan tiyatro sanatı için, ulusal bir değerlendirmeyi içeren bildirge okunacak ve o bildirgenin gösterdiği hedefler doğrultusunda bir yıl süreyle üretim yapılmaya çalışılacak.

Söz konusu üretimlerin halkın yaşamına dokunması gerekir. Bu görev, bilindiği üzere tiyatro sanatınındır. Tiyatro, toplumu bir adım ileriye taşıyacak hedefler göstermesinin yanında, yaşanan süreçte yapılan yanlış işlerin eleştirisini de eksiksiz yerine getirir. O nedenle, ifade özgürlüğü, tiyatronun gelişmesi, kurumsallaşması ve halka malolması açısından çok önemlidir.

Uzun bir süredir ifade özgürlüğünün olmadığı tartışılan ülkemizde, ne yazık ki, tiyatronun eleştirel ve yol gösterici özelliklerini içeren oyunların sahnelenmediğine tanığız.

İktidardaki siyasi anlayışın tam etkisi altında kalan tiyatro örgütlenmesinin bugünkü adı Devlet Tiyatroları’dır. O örgütlenmenin en tepe noktasından gelen sansür ve otosansür dayatmaları gizlenemez halde.

Belediyelerin elindeki şehir tiyatrolarında da, durum pek farklı değil.

Oyun seçimi, kadro seçimi ve daha pek çok kriter, iktidarın siyasal ve kültürel anlayışına denk düşen biçime dönüşmüş durumda.

Hal böyle olunca, tiyatro izleyicisi sayısında da düşüşler yaşanıyor. Devlet ve Şehir tiyatroları gişeleri önünde oluşan uzun kuyrukları artık görülmez oldu.

Ne günler yaşamıştık…

Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nda, genel sanat yönetmenliğini Işıl Kasapoğlu’nun yaptığı dönemdi. Sahneye konulan ve seyirciyi 5 saat süreyle koltuğuna çakan Hamlet oyununu anımsıyorum da, bugüne baktığımda içim acıyor.

Sanat ve özellikle de tiyatro, bir toplumun gelişmesi, ilerlemesi, çağdaş medeniyet seviyesinin yakalanmasında öncü rol oynar: Ancak, bu rolün gerçek değerler yaratması için, o mekanizmayı elinde tutabilen güçlerin beyinlerini özgür kılan yaklaşımlar kaçınılmazdır.

Oyuncusundan yönetmenine, dramaturgundan sahne tasarımcısına, ışıkçısından gişe çalışanına kadar herkesin ortak üretkenlik stratejisiyle hayata geçirdiği bir tiyatro anlayışını, bu dönem hakim kılmak olası değil. O nedenle de, çağdaş tiyatro eserlerinden örnekler bulamıyor olmak son derece doğal.

Şehir Tiyatroları, işlevinden uzaklaştırılarak sadece oyun sahneleyen ve nasıl olursa olsun o oyunu seyirciyle buluşturan statik görevliler topluluğuna dönüştürülmüş olarak görülüyor. Kişisel olarak böyle düşünmüyor olmama rağmen gördüğüm bazı olaylar yüzünden bu değerlendirmeye de hak vermiyor değilim.

Dünya klasiklerini seyrettiğimiz bir şehir tiyatrolarımız niye olmasın ki ?

Unutulmamalıdır ki;

Bir 27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü’nde, dünya klasiklerinden birini epik tarzda seyirciyle buluşturan anlayışı bize çok görenler, tiyatronun kendine özgü anlayışı içinde günden güne eriyecektir.

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.