Uzan zamandır uykularım deli...Yaşadığım kentin tüm sokaklarını,caddelerini dolaşır da bana merhaba demez uykularım...Gün ışıyınca çeker gider bir başka geceye...
Sensiz güne yine merhaba dedim...Biraz gözlerim kızarmış...Olsun...Ama yorgun değilim...Sana kırgın değilim...Yasal duygularıma yasak sevdalar karıştırdım ya bütün belaları hak ettim...Üzülme sen...Ben bu belalar üstüne ihanetlere bulanmamış aydınlık yürekler sererim haberin olsun...
Yaşamak bir sanat ise,ölüm bu sanatı tamamlayan kaçınılmaz sondur...
Yaşamayı becerebilmek ve bu beceride başarılı olmak,ölümün kaçınılmazlığını yok etmez...İnsan oğlu yaşam karmaşası içinde ölümün anlamını unutur...Ölümle yaşam arasındaki noktada biraz daha,biraz daha derken hırslarına kapılır ve savaşın kapısını aralar...Artık savaş başlamıştır...Ortalık toz dumana bulanır...Bir de kana bulanması var...Sorma üstadım ne sen kalırsın ne de ben...
Bugün savaş çığlıkları içimizi acıtmaya devam ediyor...Savaş beş ses karşılığı...Boktan bir şey..Akıllı olalım savaşmayalım...Komik mi? Olsun...Denemekte yarar var...
Savaşmayalım...Ölmeyelim...öldürmeyelim...
Ölüler baharda yol boyunca açan iğde ağaçları çiçeklerinin kokusunu alamaz ki...
Yağmur yağınca toprağın kokusunu da alamazlar ki;toprakta yatmalarına rağmen...
Seni seviyorum demek ne işe yarar,sevdiğin duyamadıkça...
Mevsimlerin en haylazı bahar geliyor...Yasal duygulara yasak sevdalar bulaştırmaya hazır doğa...
Senin adın kalleş olsun savaş...