YARIŞA ERKEN BAŞLAMIŞTIK AMA...

Dilek ALP

Türkiye’de seçme ve seçilme hakkına 88 yıl önce 5 Aralık 1934'de kavuşan Türk kadınları, şuanda TBMM'de genel toplamda yüzde 17.41 oranında temsil ediliyor. Türk kadınlarının 1934'de kavuştuğu seçme ve seçilme hakkına dünya kadınları genel olarak İkinci Dünya Savaşı sonrasında kavuştu. Türkiye 88 yıl önce parlamentodaki kadın temsil oranıyla dünya ikincisi iken, bugün ise ortalamalarda son sıralarda yer alıyor.

Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk yıllarında 1926 - 1934 yılları arasında gerçekleştirilen Atatürk Devrimleri’nin önemli bir kısmı kadınların sosyal ve kültürel alanlarda eğitimde hukukta aile içinde çalışma hayatında toplumsal yaşamda ve siyasette erkeklerle eşit haklara sahip olmasını hedeflemişti.

Eski Türk Devletleri’nde kadınlar aile hayatında, mirasta, devlet yönetiminde hak sahibiydiler. Osmanlı Devleti’nde ise İslamiyet'in de etkisiyle kadınlar birçok sosyal kültürel ve siyasi haktan mahrum bırakıldı. Örneğin; nüfus sayımında toplama dâhil edilmiyorlardı aile hayatında haremlik-selamlık vardı yüzlerini peçeyle örtmek kanunlar nedeniyle zorunluydu, evlenme boşanma ve miras işlerinde ikinci plandaydılar ve devlet memuru olamıyorlardı.

Çağdaş demokratik ve laik bir Türk toplumunu hedefleyen başta Mustafa Kemal Atatürk ve dönemin hükümetleri kadınların insan haklarından eşit olarak yararlanması için gerekli düzenlemeleri yapmaya önem verdiler.

Kadın hakları ve kadınların erkeklerle eşitliği konusunda geçen asırdan itibaren Batı ülkelerinde ve toplumlarında yoğun mücadelelerin verildiğini, özellikle Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere'de bu mücadelelerin en şiddetlilerinin yaşandığını biliyoruz. Ülkemizde, gerek Osmanlı İmparatorluğu ve gerek Cumhuriyet döneminde kadınlarımızın kendi hakları konusunda, Batı ülkelerindekine benzer şekilde mücadele ettiklerini söylemek mümkün değildir. Her ne kadar çok farkında olmasak da kadınlara birçok Batı ülkesinden çok daha evvel bu hak Atatürk tarafından verilmiş ve hatta adeta sunulmuştur.

Yukarıda yazdığım gibi dünya kadınları bu haklara İkinci Dünya Savaşı sonrasında kavuşmuştur. Kadına seçme ve seçilme hakkının Fransa'da 1944, İtalya'da 1945, Yunanistan'da 1952, Belçika'da 1960 ve İsviçre'de ise 1971'de verildiğine inanmak zor geliyor. Türkiye’de 8 Şubat 1935'de yapılan genel seçimlerde, TBMM'ye 18 kadın milletvekili girmiş, 22 Temmuz 2007 genel seçimlerinde, Parlamento’daki kadın milletvekili sayısı 50'ye yükselmiştir.

Türk kadını, yüzyıllardır özlemini çektiği haklarına sahip olmada; en azimli, inançlı ve güçlü desteği Atatürk' ten almış ve çağdaş ülke kadınlarının önüne geçmiştir. Bu konuda Atatürk; "Bu karar, Türk kadınına sosyal ve siyasi hayatta bütün milletlerin üstünde yer vermiştir. Çarşaf içinde Türk kadınını artık tarihlerde aramak lazım gelecektir. Türk kadını, evdeki medeni mevkiini salahiyetle işgal etmiş, iş hayatının her safhasında muvaffakiyetler göstermiştir. Siyasi hayatla, Belediye seçimleriyle tecrübe kazanan Türk kadını bu sefer de milletvekili seçme ve seçilme suretiyle haklarının en büyüğünü elde etmiş bulunuyor. Medeni memleketlerin birçoğunda, kadından esirgenen bu hak, bugün Türk kadınının elindedir ve onu salahiyet ve liyakatle kullanacaktır” demiştir.

Bağımsızlık mücadelesi yapan ülkeler nasıl Atatürk' ü örnek bir lider almışlarsa, kadın hakları uğruna uğraş ve savaş verenler de, onu bir devrimci olarak aynı şekilde örnek almak durumundadır. Çünkü bütün insanlık tarihi boyunca, tarihin hiçbir döneminde, hiçbir lider kadın hakları konusunda Atatürk kadar öngörülü olmamış, O’nun kadar uğraş ve savaş vermemiştir.

Ne mutlu bir Atatürk yetiştiren Türk kadınına, ne mutlu O'na sahip olan Türk Kadınlarına...