UYUTULAN TOPLUMLAR!

Cengiz Akgün

O kadar yoğun bir gündem bombardımanı altındayız ki deyim yerinde ise adeta boğuluyoruz!

Ülkeyi gerçekten ilgilendiren ekonomik çöküntüyü, yoksulluğu, işsizliği, adaletsizliği, olmayan demokrasiyi perdelemek adına ardı ardına akla hayale gelmeyen sansasyonel şeyler gündeme sürülüyor.

Toplum yapay gündemi üzerine ateşli şekilde tartışıp kafa yorarken asıl ve hepimiz yakından ilgilendiren sorunlar geri plana itiliyor.

Gündemi yaratanlarca kısa süreliğine de olsa unutturuluyor.

Medya gücünü elinde bulunduran siyasal iktidar bu konuda hayli başarılı!

Mesela son olarak Anayasa Mahkemesi’nin Cumhurbaşkanının bazı yetkilerini kısıtlaması, DEM Partili belediye başkanının görevden alınması, kayyum, kadın voleybolcularımızın ABD ile yaptığı maçta ekranlara yansıtılan kadın memesi, TRT’nin açıklaması, Akşener’in Cumhurbaşkanı ile görüşmesi vb. birçok şey yalnızca birkaç gün içinde ülke gündeminde yer aldı.

Hatta Fenerbahçe teknik direktörlüğüne getirilen dünyaca popüler futbol adamı José Mourinho bile en az 10 gün ülkemiz gündemini meşgul etti.

Tarih içinde suni günden yaratıp gerçekleri toplumun gözünden kaçıranlar çokça olmuştur.

Medya eliyle yapay gündem oluşturmak amaçlı propaganda da en üst seviyeyi yakalayan Adolf Hitler’di.

Hitler, 1933’te Joseph Goebbels'in başkanlığını yaptığı, Kamu Aydınlanma ve Propaganda Devlet Bakanlığı’nı kurdu. Bakanlığın amacı, Nazi mesajının sanat, müzik, tiyatro, film, kitap, radyo, eğitim dokümanları ve basın tarafından başarılı bir şekilde iletilmesini sağlamaktı.

Nazi rejimi propagandayı, Alman halkının fetih savaşlarını desteklemesi için sonuna kadar kullandı.

Benzer şekilde yine zaman içinde halen bazı diktatörlüklerde ve adı Cumhuriyet olsa da baskıyla yönetilen kimi ülkelerde Hitler’in propaganda yöntemi uygulandı.

Amaç hep aynıydı, iktidarda kalmak ve kitleleri gerçeklerden uzaklaştırıp etiksiz hale getirmek.

Ne demişler:

"Kaval dinleyen koyunların meranın satıldığından haberi olmaz..."

Ne yazık ki yapay gündeme takılıp gerçeği ıskalayan toplumlarda yaşananlardan sorumludur.

Yaşadığı ağırca sorunlar karşısında hiçbir şey yokmuş gibi davranan, umursamayan, kendi kendine dert yananlarda sorunun bir parçasıdır.

Ne demişti büyük şair Nazım Hikmet:

‘’Koyun gibisin kardeşim,
gocuklu celep kaldırınca sopasını
sürüye katılıverirsin hemen
ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye.
Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani,
hani şu derya içre olup
deryayı bilmiyen balıktan da tuhaf.
Ve bu dünyada, bu zulüm
senin sayende…’’

Hepsi bu kadar!